Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bu değişim ve değişkenlik dünyasında, ölüm her şeyin kesin sonu iken, nasıl herhangi bir güvence olabilir ki?
Mümkün olduğunca çok insanla bağlantı kur, ama özgür kal ve bırak onlar da özgür olsun. Baskı altına almaya çalışma ve kimsenin seni baskı altına almasına izin verme.
Reklam
Size ufak bir anekdot aktarayım: "Doktorum gelip sizi görmem konusunda ısrar etti," dedi hasta psikiyatra. "Neden olduğunu allah bilir - mutlu bir evliliğim, iyi bir işim, bir sürü dostum var ve hiç derdim yok..." "Hmmm," dedi psikiyatr, defterine uzanarak. "Peki ne zamandır bu haldesiniz?" Mutluluğu kimse inanılır bulmuyor. İnsanoğlunun mutlu olamayacağı düşünülüyor. Eğer depresyonun, üzüntün, sıkıntın hakkında konuşursan herkes sana inanır. Bu doğal görünür. Ama eğer mutluluğundan bahsedersen sana kimse inanmaz bu doğaya aykırı gibi durur.
İnsanlar mutlu olabilir, kuşlardan daha mutlu, ağaçlardan daha mutlu, yıldızlardan daha mutlu - çünkü insanda hiçbir kuş, ağaç veya yıldızda olmayan bir şey var. İnsanda bilinç var! Ama bilincin varsa o zaman iki seçeneğin oluyor: ya mutlu olacaksın ya da mutsuz. O zaman bu senin seçimin oluyor! Ağaçlar mutlu çünkü mutsuz olamazlar. Mutlulukları kendi özgür iradelerine bağlı değil - mutlu olmak zorundalar. Nasıl mutsuz olunacağını bilmiyorlar; bir seçenekleri yok. Ağaçlarda şakıyan kuşlar, onlar da mutlu olmayı seçmiş değiller mutlular çünkü başka nasıl olunacağını bilmiyorlar. Mutlulukları bilinçsiz. Doğal olanı yapıyorlar. İnsan müthiş mutlu olabilir, ve müthiş mutsuz da - ve bu seçimi yapmakta özgürdür. Bu özgürlük başa beladır. Bu özgürlük çok tehlikelidir çünkü sorumlu olursun.
Bir sürü din varlığını bu kadar çok insanın mutsuzluğuna borçlu. Mutlu insanın dine ihtiyacı yoktur; mutlu insanın tapınağa, kiliseye, camiye ihtiyacı yoktur - çünkü mutlu insan için tüm evren bir tapınaktır, tüm varoluş bir kilisedir... Mutlu insanın dini etkinliklere ihtiyacı yoktur.
Almanya'da çok ünlü olan bir adamdan bahsedildiğini duydum - bugün bile heykelleri dikiliyor ve bazı sokaklarla bazı meydanlara onun adı veriliyor. Adı Dr. Daniel Gottlieb Schreber. Faşizmin gerçek kurucusu idi. 1861'de öldü, ama Adolf Hitler'in iktidara gelebilmesi için gerekli durumu o yarattı - bilmeden, elbette. Bu adamın çocuk yetiştirme konusunda çok belirgin fikirleri vardı. Birçok kitap yazdı. Bu kitaplar pek çok dile çevrildi. Bazıları ellişer kez basıldı. Kitapları çok seviliyordu, büyük saygı görüyordu, çünkü görüşleri hiç de olağanüstü değildi - hatta oldukça yaygındılar. Yüzyıllardır herkesin inandığı şeyleri dile getiriyordu. Sıradan, ortalama zekanın temsilcisiydi o. Onun düşüncelerini, fikirlerini yaymak için yüzlerce dernek kuruldu, ve öldüğünde bir sürü heykeli dikildi, birçok sokağa adı verildi. Çocukları altı aylıktan itibaren disiplin altına almak gerektiğine inanıyordu - çünkü diyordu ki eğer bir çocuğu daha altı aylıkken disiplin altına almazsan bu şansı sonsuza dek kaçırırsın. Çocuk daha çok narin ve yumuşakken, dünyadan haberi yokken, üzerinde derin bir iz bırak - o zaman hep bu izi sürecektir. Ve üstelik manipüle edildiğini anlamayacaktır bile. Yaptıklarını kendi özgür iradesi ile seçtiğini düşünecektir - çünkü bir çocuk altı aylıkken iradesi yoktur; irade sonra ortaya çıkacaktır, ve disiplin iradeden önce devreye girecektir. O yüzden irade hep şöyle düşünecektir: "Bu benim kendi fikrim." Bu bir çocuğu yozlaştırmaktır. Ama dünyadaki tüm dinler ve demagoglar ve dünyanın bütün diktatörleri, ve sözde gurular ve papazlar, hepsi buna inanmışlardır.
Reklam
Doktor insanlara, "Bu tedaviye bir veya iki, en fazla üç defa gerek duyulacaktır," diyordu. Çocuğu öyle korkut ki ta köklerine kadar titresin! Ve bu kökler henüz çok narin - daha altı aylık bir çocuk bu. El kol hareketleri ile tehdit etmek, gözlerinde derin nefret ve düşmanlık dolu bir bakış ile, adeta çocuğu yokedecekmişsin gibi. Çocuğa ya kendisinin ya da özgür iradesinin hayatta kalabileceğini açıkça belli edin - ikisine birden hayat hakkı verilemez. Özgür irade istiyorsa o zaman ölmesi gerekiyor. Çocuk ancak özgür iradesinden vazgeçerse yaşayabileceğini anladığı zaman ondan feragat edecek ve hayatta kalmayı seçecek. Bu doğaldır! İnsanın hayatta kalmayı seçmesi gerekir; diğer her şey ikinci plandadır. "Ve işte o zaman sonsuza dek çocuğun efendisi olursun. O andan itibaren, bir bakış, bir söz veya tek bir tehditkar hareket çocuğa hakim olmana yetecektir." Kendi çocuklarına ne olmuştu? Kimse zahmet edip de sormadı. Bu fikir herkesin hoşuna gitti. Dünyanın her yerindeki ana babalar pek heveslendiler ve herkes çocuklarına disiplin uygulamaya başladı. Ve Schreber'e göre, işte bu şekilde tüm Almanya disiplin altına alındı. Bu da Adolf Hitler'in yolunu açtı. Böylece böyle güzel, akıllı bir ülke neredeyse deli bir aptalın kurbanı oldu. Ve tüm ülkeyi o yönetti. Bu nasıl mümkün oldu? Bu soruya hala cevap bulunabilmiş değil. O kadar zeki insana nasıl o kadar kolaylıkla ve o derece aptalca fikirlerle hükmedebildi?
...... Ve işte tüm insanlığın başına gelen de budur. Yüzyıllardır ana babalar çocukları mahvediyorlar. Onları da ana babaları mahvetmişti, ve bu böyle sürüp gidiyor. Kronikleşmiş bir durum haline geldi. Senin ana baban mutlu değildi; her ne yaşadılarsa bu onları gittikçe daha da mutsuz kıldı - ve seni bu mutsuzluğa göre eğittiler, ve sende kendi kopyalarını yarattılar.
Herkes sürüklenip manipüle ediliyor, o yüzden kimse kaderinin ne olduğunu bilmiyor. Hep gerçekten yapmak istediklerini unutuyorsun. Bu durumda nasıl mutlu olabilirsin? Şair olabilecek birisi bankacı oluyor. Ressam olabilecek birisi doktor oluyor. Harika bir doktor olabilecek birisi işadamı oluyor. Kimse istediği yerde değil. Herkes hiç yapmak istemediği bir şeyler yapıyor - o nedenle de mutsuzlar. Sen yaşamınla bütünleştiğinde mutlu olursun, yaptığın işten keyif aldığında ve uyum içinde olduğunda mutlusundur.
Öğretmen küçük çocuklara "Dikkatinizi bana verin! Aklınızı buraya verin!" der durur. Onlar dikkat ediyorlar, ama dikkatleri başka yerde. Dışarıda bir guguk kuşu ötüyor, ve çocuğun dikkati onun üzerinde - kimse dikkatsiz olduğunu söyleyemez, kimse meditasyon halinde olmadığını söyleyemez, kimse derin bir konsantrasyon içinde olmadığını söyleyemez - aslında öyle. Hatta, öğretmeni ve karatahtada çözdüğü matematik problemini tamamen unutmuş durumda. Bütün dikkatini guguk kuşuna veriyor. Öğretmen de hala "Aklınızı buraya verin! Ne yapıyorsunuz? Dikkatinizi dağıtmayın!" diyor. Esas o dikkat dağıtıyor. Çocuk dikkatli - bu doğal bir olay. Guguk kuşunu dinlerken mutlu. Öğretmen dikkatini dağıtıyor ve diyor ki: "Dikkatli değilsiniz." Bir yalanı dile getirmiş oluyor böylece. Çocuk dikkatini vermişti. Guguk kuşu ona daha çekici geldiyse ne yapsın? Öğretmen pek çekici değil. Matematiğin hiç albenisi yok. Guguk kuşu ile ilgilenmeyecek pek az çocuk vardır. Guguk kuşu gittikçe delirebilir, onlar da dikkatlerini karatahtaya verirler. O zaman matematik onlara göre olur.
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.