504 syf.
·
Puan vermedi
Herkese merhaba arkadaşlar, bugün sizlere uzun zamandır okumadığım ve özlemini çektiğim Krıstın Hannah kaleminden #dörtrüzgar kitabıyla geldim.. İki tarih düşünün ki ilkinde birinci dünya savaşı sona ermiş insanlar rahata ermiş büyük bir kaos döneminden çıkmış Amerika cömert topraklarıyla insanlara kendini sunmuş ve insanlar bolluk, bereket ve huzur içinde yaşamaya başlamışlardır. Amerika’nın en iyimser dönemi olarak nitelendirilen 1921 yılı kadınlar içinde evliliğin tek seçenek olarak görüldüğü yıl olmuştur. Ve bu dönemde 25 yaşında olduğu için evde kalmış gözüyle bakılan Elsa Wolcott için gelecek hala belirsizdir. Taki hayatına Rafe Martinelli girene dek. Fakat Elsa’nın düşünmeden aldığı bu kararın bazı sonuçları olacaktır. Ve yapabileceği tek şey artık henüz tam olarak tanımadığı bu adamla evlenmek. Ve ikinci tarih! Takvimlerin yoksulluk dönemini gösterdiği 1934. 1934 yılında dünya büyük bir değişime uğraşmış milyonlarca insan işsiz kalmış ve bu işsizlik doğal olarak yoksulluğu da beraberinde getirmiştir. Büyük ovaları, tarlaları saran kuraklık hiç mahsül alamayan ve haliyle kazanç sağlayamayan çiftçileri artık sadece tarlalarını ve hayvanlarını kaybetmemek için büyük bir mücadeleye sevk etmiştir. Peki bu işsizlik ve beraberinde getirdiği yoksulluk durumu ne olacaktır. Bence bu kadar sipoiler yeter arkadaşlar. Bundan sonrasına haydi gelin birlikte tanık olalım ne dersiniz ? Kahvenizi yapın ve kitabınızı alın ve olaylara tanık olmaya bir an önce başlayın.
Dört Rüzgar
Dört RüzgarKristin Hannah · Pegasus Yayınları · 202382 okunma
504 syf.
7/10 puan verdi
·
16 günde okudu
Dört Rüzgar
Kristin Hannah’s kitaplarını güvenli bir alan olarak kullanıyorum yıllardır. Bazen dinlenmek için, bazen de biraz kafa dağıtmak için. Bu kitabında da oldukça sevdiğim bir konuya değinmiş kendisi. Amerika’da 1929-1939 yıllarını kapsayan Büyük Buhran. Bunu tabi ki kurgu olarak Elsa’nın bir kadın olarak var olma, yaşama ve yaşatma arzuları üzerinden ele almış Hannah. Ana karakterimiz Elsa, ailesinde sevgi görememiş, istenmemiş yaralı bir kalp. Bu sevgisizliği dindirmeye çalıştığı bir gece Rafe Martinelli ile tanışıyor ve hayatı İtalyan bir ailenin çiftçi gelini olarak değişiyor. Oklahoma’nın sert iklimi onu yıllar boyu daha sert ve dayanıklı bir kadın haline getiriyor. Ancak kuraklık ve bitmek bilmeyen toz fırtınaları eşi Rafe’in bir gece kendisini, annesini, babasını ve çocuklarını terk edip, süt ve bal diyarı Californiya’ya gitmesine sebep oluyor. Elsa her ne kadar hayatta kalma mücadelesi verse de toz fırtınalarının dayanılmaz varlığı, onu çocuklarını korumak adına aynı yere, bir kadın olarak göç etmeye zorluyor ve tam da burada buhranın kalbinde hayatta kalmaya çalışan bir kadının hikayesini okuyoruz. Oldukça etkileyici bir kitap olmasına rağmen hikayenin biraz daha kısa tutulabileceği kanısındayım. Herkese keyifli okumalar dilerim
Dört Rüzgar
Dört RüzgarKristin Hannah · Pegasus Yayınları · 202382 okunma
Reklam
I am waiting for the sun and the object to make a new shadow.
Yet—horror upon horror finally and almost brings a plateau of calm reason in the face of anything. Of course, the disgusting thing is that one ends up with a mop, cleaning a latrine, when the inner part is ready to walk up the sides of mountains. But complaint is only a surly bitch crying for more and better luck, luck without the loss of pawns or blood. One cannot learn without bleeding.
I can’t get a hard-on over what the Pope brushes his teeth with or how the Kremlin rattles the dice, or the basis of the monetary system. I have been in the economics classes and I have sat with Jewish tailors and Italian pharmacists over candlelight and plotted the overthrow of a tottering dynasty. It all creamed me well in my twenties and meant something, as the tanks coming down the road in the middle of the butterflies means something, as 30 dogs and twenty men on 20 horses chasing one fox... means something. Everything means something. (...) I met a man in a Gardena poker parlor the other night who thought the same thing. I am going to carve my pure innocence, I am going to carve as the tanks come down the road and they will blow me to hell and my carvings to hell and they will laugh, but I will have carved what I needed to carve and sop from the Kremlin will not have ordered the laughter of my knife, or say the dictates of some halfdead facisti order hidden in some mountain-side like a tick on a hunk of capitalist cattle…
baby, I can’t get with the race war, church war, state war kick. I know that getting my balls in the wringer would give me a feeling of usefulness but usefulness is often a pancrea of setting down the tableknife you have been hacking away a new face you have been chipping into a stone you found in the street. Hell, I am a horseplayer, and I can smell action and manipulation, and my innocence is chosen, not thrust upon me. I know the church-boy’s game. But here is the fact. I have written some poems.
Reklam
30 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.