Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Taha

Enver bir gün kendisine: - Ne istiyorsun Kemal? diye sorması üzerine: - Büyük kuvvetlere kumanda etmek istiyorum, demişti.
Reklam
Fethi umum kâtip olunca ilk iş olarak İttihatçı fedayilerinin maaşlarını kesti. Onun komitecilikle hiç ilgisi yoktu. Bütün fedayi takımı ve onları tutanlar aleyhine birleştiler. ''Ne yapacakmışım, partinin parasını onlara mı yedirecekmişim?'' diyordu.
Oysa birkaç hafta içinde her yerde yenildik. Avrupa Türkiyesini kaybettik. Bulgar ordusu Çatalca'ya geldi, dayandı. Hiç unutmam, Manastır düştüğü vakit hece vezninde bir şiir yazmaya başlamıştım. Ben şiiri bitirinceye kadar Edirne düştü.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"..Bu gece Derne kuvvetlerimizin bütün kumandanları ve subayları ile bir akşam eğlencesi tertip etmiştik. Mektubumu çadırıma dönüşümde yazıyorum. Bu güzel kalpli, kahraman bakışlı arkadaşlarımın, bu küçük rütbeli, fakat düşmanı titreten büyük kumandanların gözlerinde vatan için ölmek aşkını okuyorum. İçimde büyük bir sevinç ve gurur ile kendilerine 'Vatan mutlak selâmet bulacak, millet mutlak mesut olacaktır.' Çünkü kendi selâmetini, kendi saadetini, memleketin ve milletin selâmeti için feda edebilen vatan evlâtları çoktur.''
"..Hayatımın bugününe kadar orduya faydalı bir kimse olmaktan başka vicdanımda bir emel beslemedim. Çünkü vatanı korumak ve milleti mesut etmek için, her şeyden önce ordumuzun eski Türk ordusu olduğunu dünyaya bir daha göstermek lâzım olduğuna çoktan inanmışımdır. Bu inanç yüzünden, ihtimal, ifratçı görünmüşümdür. Fakat zaman saf ve temiz kafalardan çıkan hakikatleri -kabul edilmese de- bir gün uygulandırır. .."
Reklam
Üçüncü imtihan, Dünya Harbinde beni Doğu cephesine gönderdiler. Her şey bozuk. Ordu bitkin. Kendi şerefimi ve orduyu kurtarmak lâzım. Uzun bir savaşma ile başardım. Bu tecrübeler bana sabrı, bir fikre bağlanmayı ve o fikirde durmayı ve sonra da insanları öğretmiştir.'' Sonra bakışları parıldayarak: - Bir gerçeği de öğrenmiş oldum: Tehlike insandan kaçar!
Yıllar sonra bana, yetişme yolunda Libya'da savaşında ikinci imtihanını verdiğini anlatmıştı: - Orada subay sıfatlı haydutlar vardı. Elleri tabancalarında idi. Fedayi ve kabadayı. Bunlar kızınca öldürmekle tanınmışlardı. Benim için ya ölmek, ya bunlara emretmek lâzımdı. Silâhıma tutundum. Çadır altında şiddet gösterdim. Sert davrandım. Emirlerimi kendilerine geçirdim. En sonunda hepsine hükmettim
Selânik'te sefere hazırlandığı sırasında arkadaşlarına: - Trablus dönüşünde gene buralara gelebilecek miyim? Selânik'i Türk elinde görebilecek miyim? diye hayıflanıyordu.
Hatıralarını anlattığı sırada ben Atatürk'e sormuştum: - Afrika'ya gidip İtalyanlarla dövüşmek faydasızdı. Bir başarı umuyor mu idiniz? - Hayır... Fakat Enver ve arkadaşları gideceklerdi. Halk gitmeyenleri vatanseverlik görevini yapmamış sayacaktı. Sizin kahramanlığınız lâfta, diyecek olanlar da çoktu.
Rauf Orbay
..Rauf (Orbay) ki Birinci Dünya Savaşından sonra İzzet Paşa kabinesinde Bahriye Nazırı olmuş, Mondros Mütarekesi heyetine başkanlık, daha sonra Ankara'da Mustafa Kemal'e başbakanlık etmiştir, saltanat rejimine bağlı ve gelenekçi olduğundan Cumhuriyet devrinde Atatürk'ten ayrılmış ve onunla dargın olarak ölmüştür, kültürü kıt, dünya görüşü dar, fakat namuslu bir adamdı. Nitekim Atatürk öldükten yıllarca sonra Kuvay-ı Milliye devrinin Kâzım Karabekir, Refet Bele ve Ali Fuad (Cebesoy) gibi ''büyük'' tanınmışları ile bir toplantıda: - Hiçbirimiz olmasaydık Kurtuluş Savaşını Atatürk gene başarırdı. Ama o olmasaydı hiçbirimiz onun yaptığını yapamazdık, demek dürüstlüğünü göstermiştir.
Reklam
Usul gereği en kıdemli tabur komutanı tekmil haberi verir. Mustafa Kemal Bey alaya yaklaşınca gür bir sesle: - Merhaba asker, dedi. O tarihlerde yoklama ve teftişlerde komutanlar askere: - Selâmün aleyküm... derler, asker de: - Aleyküm selâm... diye cevap verirdi. Alışmadığı bu tek kelimelik selâm karşısında asker biraz irkildikten sonra aynı kelime ile cevap verdi. İşte o tarihten sonradır ki orduya bu tek kelime ile selâm usulü girmiştir.''
Atamın ağzından yel alsın askerliği bırakacağım diyor
''Güçlüklerden bıkıp usandığı da olmuştur, sanıyorum. Akşamları evine giderken kolordu karargâhı yolumun üstünde olduğu için arada bir attan iner, Mustafa Kemal'in yanına gider, lâf atardık. Bir defasında onu yapyalnız buldum. Nuri (Conker) ve İzzettin (Çalışlar) gitmişlerdi. Beni dostça karşıladı: 'Siz şöyle buyurunuz, benim bitirilmesi gereken bir işim var, sonra beraber çıkarız,' dedi. Çok sürmedi, birlikte çıktık. İki yolun kavşağındaki bir çeşmenin yanında birden durdu: 'Hakkı Bey ben askerlikten çekileceğim, bir yere mutasarrıf olup gideceğim,' dedi. Dona kaldım: 'Aklınızı mı kaybettiniz? Olacak iş mi bu? Ben şahsınızda büyük bir kumandan görmekteyim,' deyince, kaba bir küfür savurarak: 'Ben bu heriflerle anlaşamıyorum, onlarla yapamayacağım,' dedi. 'Biraz sabırlı olun. Onların ömürleri uzun değildir. Her şey düzelecek,' cevabını verdim. Beyazkale bahçesine girdik. İçerken hep aynı sözleri tekrarladım: 'Böyle bir şey yapmayacağınızı söyleyin de evime rahat gideyim,' dedim. Güldü.
Atatürk burada kolağası rütbesindeKitabı okuyor
Mustafa Kemal hepsini tenkit ederdi. Bir defa bir Rum tiyatrosunda yapılan cemiyet toplantısında söz aldı ve hepsini hiç etti. Ondan sonra Mustafa Kemal'in notunu verdiler. Onu öldürmek de istedikleri duyulmuştu. Mukadderat denen bir şey var mı, yok mu bilinmez. Fakat Mustafa Kemal'i yok etmek isteyenler, o hayatta iken memleket dışında birer birer öldürülmüşler, birtakımı da suikast yüzünden asılmışlardır.
Atatürk bu sırada kolağası rütbesindeKitabı okuyor
Mustafa Kemal'in Cumalı'da ağır tenkit ettiği komutan Hasan Tahsin Paşa'dır. Bu adam Balkan Savaşında Selânik'i 60 bin askeri ile birlikte Yunanlılara teslim edecektir.
Mustafa Kemal, Cumalı ordugâhını ''özlemekte olduğu askerlik hayatı''nın başlangıcı saymıştır.
143 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.