Yaşam özlemini doyuracak bir olgu mümkün mü. Yirmi yıl sonra aynı şarkılar çalıyor. Elli üç yıl öncesi çekilmiş bir film gösteriliyor. Yirmili yılların, ellili yılların giysileri vitrinleri dolduruyor. Açlık, savaş, geri kalmışlık ve inanılmaz felaketlerle ilgili haberleri kitleler, masal dinler gibi dinliyor. İşte böylesi bir yaşam önümüzden gelip gidiyor. Sen kendi duvarlarının gerisine çekiliyorsun. O, kendi duvarlarının gerisine çekiliyor. Bir başka kentte. Bir başka ülkede. Herkes bir başka kentte. Herkes bir başka dili konuşuyor. ya da anlamaya çalışıyor. Aynı dili konuşan iki kişi yok.
Hayatın bu yüksek temposu içinde çoğu kez ihtiyaçlarımız veya kalbimizden geçen en derin arzular yerine bir görev duygusuyla hareket ederiz. Yeni bir girişimde bulunmadan önce kendimizi dinlememiz ve bir şeyleri yapmak için bizi motive eden nedenleri sorgulamamız çok önemlidir. Yeni bir şeye başlamadan ya da yeni sorumlulukları almadan önce dur, içine sor. Acaba yeniliğe gerçekten açık mısın? Eğer değilsen bekle, yavaşla ya da yeni bir şeylere başlamak için gereken boşluğu yaratmak adına bir şeylerden vazgeç.