“Seni ne kadar çok istediğim konusunda bir fikrin var mı, Ana Steele?” diye fısıldadı. Nefesim kesilmişti. Gözlerimi ondan ayıramıyordum. Elini uzattı ve parmaklarını yanağımdan çeneme doğru usulca kaydırdı. Çenemi okşarken, “Sana neler yapacağım konusunda bir fikrin var mı?” diye ekledi. Vücudumun en derin, en karanlık yerindeki kaslar, en enfes şekilde kasılmıştı. Acı o kadar tatlı ve keskindi ki gözlerimi yummak istedim, ama tutkuyla bana bakan gözleriyle hipnotize olmuştum. Eğilip beni öptü. Dudakları, benimkilerle bütünleşirken talepkâr, sert ve telaşsızdı. Çeneme, çenemin altına ve ağzımın köşelerine kuş tüyü ağırlığında öpücükler kondururken, gömleğimin düğmelerini çözmeye koyuldu ve usulca üzerimden sıyrılıp yere düşmesine izin verdi. Geri çekilip bana baktı. Üzerime tam oturan, açık mavi, dantel sutyenin içindeydim. Tanrı’ya şükür. “Ah, Ana, ” diye soludu. “O kadar güzel bir tenin var ki, açık renk ve pürüzsüz. Her santimini öpmek istiyorum.” Kızardım... Ah, Tanrım. Neden sevişemeyeceğini söylemişti? İstediği her şeyi yapardım. Saçımdaki tokayı kavrayıp çekti ve saçlarım omuzlarımdan aşağı dökülürken iç geçirdi.
Sayfa 70
Ağaçların gri taşa dönüşmesinin ejderhanın kabahati olduğunu biliyordu; tıpkı dünyanın bu bölümünün dökülmemiş yağmurlarla karanlık puslara gömülmesinin, denizin mavi-yeşil yerine arduaz grisi olmasının ve güneşin kırpılmayan gözünün gri bir kataraktla donuklaşmasının ejderhanın kabahati olduğunu bilmesi gibi.
Reklam
Yarınlarım siz ne hoş geldiniz böyle? Bana pek hoş gelmezdi yarınlarım sonra gün aymazdı karanlık gecelerime. Ama işte umutla parlıyor bu gün güneş bir adam bana gülümsüyor ve gün doğuyor ömrüme.
"Hiçbir karanlık içimdeki kuyudan daha tehlikeli, hiçbir gökyüzü içimdekinden daha mavi olamazdı nasıl olsa..."
YÜRÜYELİM SENİNLE İSTANBUL’DA Kırmızıyı sevdiğini bilseydim Hayallerim kıpkırmızı olurdu İstanbul hâlâ güneşin ardında Ufuklarında birkaç kere leke birkaç kan pıhtısı dudaklarında İstanbul hâlâ sevimli mi sevimli
Ey avuçiçleri, çekip çıkarın bu eskici dükkânı benden, Karanlık tabutlarınızı, mavi göztaşlarınızı. beyin salatalarınızı, cilâlarınızı, gömüt taşlarınızı, helâ taşlarınızı... ve onarın o yıkık düşsel pembe güllerinizi Kapatıp parmaklarınızı bu tiksinç kuraklıkta bir zilin sel sonsuzluğuna... ver bana ellerini ver bana ellerini ver bana akış akış ne iş o bakış
Sayfa 131Kitabı okudu
Reklam
Mavinin tonlarındayım..!!!
♤Hiçbir karanlık içimdeki kuyudan daha tehlikeli, hiçbir gökyüzü içimdekinden daha mavi olamazdı nasıl olsa.
Hiçbir karanlık içimdeki kuyudan daha tehlikeli, hiçbir gökyüzü içimdekinden daha mavi olamazdı nasıl olsa.
İnsan sevdiğine kavuştuktan sonra ekmeği olsun,ayranı hiç olmasın yemeği sadece darı olsun yorganı mavi gök olsun döşeği kuru yer olsun yastığı sert taş olsun torbası omzunda olsun torbanın dibi delik olsun yurdu buralar olmasın. Acem ve gavur ellerinde olsun Sevgilisi insanın istediği gibi olduktan sonra gün boyu avare olsun. Aşsız, katıksız, ekmeksiz olsun?
Dışarda soğuk safirden, bakırdan, cıvadan bir gece uçuyor gece uçarken kulaklarına dokunuyor bekçinin bekçi mavi zehir şiddetinde düdük çalarak bir soru soruyor karanlığa bütün cevaplar sendedir, saklama diyor karanlık ona bekçi en saklı yerinden bir banka broşürü bir piyango bileti çıkarıp gösteriyor copunu gösteriyor lisebirdeki oğlana sonra acılı olduğu açıkça anlaşılan bir kadına bıyık buruyor buruk bir sabah başlıyor acılı olduğu açıkça anlaşılmayan dünyada
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.