“Herkes gibi davranan, kendisi gibi davranmayana ‘mecburen’ kızar…”
“Günün birinde Albertine’i artık sevmeyeceğimi daha önce pekala tahmin edebilirdim aslında. Albertine’in şahsının ve eylemlerinin benim için taşıdıkları önemle, başkalarının gözündeki önemi arasındaki farktan yola çıkarak, aşkımın ona yönelik olmaktan ziyade, benim içimde olduğunu anladığımda, aşkımın bu öznelliğinden çeşitli sonuçlar çıkarabilirdim; özellikle de, zihinsel bir durum olduğuna göre, şahıstan epey daha uzun ömürlü olabileceğini, ama bir yandan da, o şahısla gerçek hiçbir bağlantısı ve kendi dışında hiçbir dayanağı bulunmadığı için, en kalıcı olanlar dahil, bütün zihinsel durumlar gibi günün birinde mecburen kullanım dışı kalacağını, ‘ikame’ edileceğini ve o gün beni Albertine‘in hatırasına sevgiyle, hiç kopmamacasına bağlayan şeylerin hepsinin yok olacağını düşünebilirdim.”
Sayfa 130 - Albertine’e vedayı kabullenişimKitabı okuyor
Reklam
"Peki bu salgının nedeni ne olabilir acaba?" İkinci hekim (Laurent Freis) açık yüreklilikle itiraf ediyor: "Benim kavrayamayacağım kadar tuhaf." Piskopos buyurgan bir tavırla, akıl hocalığı taslayarak, ken­dine önemli bir adam havası vererek, "Doğaüstü olduğuna göre mecburen öyle!" diye kestirip atıyor ve iç bayıyor.
Sayfa 23 - Sel YayıncılıkKitabı okuyor
Hıdırellez - Deniz Gezmiş
İçimden kapital toplumun insanı ezen düzenine lanetler okudum. Sinirlendim. Belli etmemeye çalıştım. Ne de olsa elimden bir şey gelmezdi. Böyle gelmiş ve ne yazık ki böyle gidiyordu. Ve ben artık dünyayı değiştirmek için uğraşan, devrim, emek, hak, hukuk diyen haşarı üniversiteli kız çocuğu değildim. Hızır ile İlyas’ın buluşup baharı müjdelemesinden, bize umut vermesinden, güzel dilekler dilememizden bir gün sonra devrimcilerin en güzellerinin darağacında asıldıkları, umutlarımızın söndürüldüğü, dileklerimizin koparıldığı bu ülkede ben kimdim? Ben aklının altın defterini, mecburen kapamış biriydim. İçinde bulunduğu medya sistemin maaşlı bir çalışanıydım. Annemin ve babamın biricik kızıydım. Sıradan, kendi hâlinde gazeteci bir kızdım. Müdür’ün sorgusuz sualsiz beni buralara gönderdiği bir çalışanıydım. İçim daraldı... #zihnimdekiler
Sayfa 52 - Ceres YayınlarıKitabı okudu
Ama öbür kesimde çok önemli bir değişim yaşanıyor; Ankara'nın rant ekonomisinin olanaklarının geleneksel olarak dışında kalmış bu kesim büyümek, pa­lazlanmak için mecburen dış piyasalara yani ihracata yönelmiş...
Sayfa 68 - Ufuk YayınlarıKitabı okudu
Mecburen işe gidiyorum tabii, kapitalizmde ayrılık izni diye bir izin yok.
Reklam
Rezonans Kanunu Asla tek taraflı olmaz Eğer bir enerji yayarsak o da mecburen kendisine benzer bir titreşimde bulunan bir enerjiyle karşılaşacaktır. Ve bu durum her gerçekleştiğinde bir başka kişiyle rezonans halinde oluruz. Rahatlamış ve neşeli hissederiz; uçacakmış gibi hisse- der, hatta öfori bile yaşarız.
Sayfa 158
Mecburen işe gidiyorum tabii, kapitalizmde ayrılık izni diye bir izin yok. Çalışmak, kafayı serin tutmamı sağlıyor hem, çok düşünmüyorum. Çalışmadığım günlerde ise bazen rastgele bir otobüse biniyor, son durağa kadar gidip oradan başka bir tanesine biniyor, akşam olana kadar bu şekilde şehri turluyorum. Aşk acısının içinden otobüslerle geçiyorum. Aktara aktara bir düzlüğe çıkacağımı umuyorum. Sen beni düşünme Osman, bir yolunu buluyorum.
Çok İlginç
BIID hastaları bazen istenmeyen uzva, kesilmeyi gerektirecek kadar zarar verebilir. Kayda geçmiş bir vakada bir adam arabasını otomatik el kumandalarıyla donattıktan sonra istenmeyen bacaklarını kurtarılamaz hale gelene kadar buzda dondurmuştu. Ardından arabayı kullanarak hastaneye gitti ve orada bacakları mecburen kesildi.
Mecburen yapılan bir iş insana mutsuzlukdan başka ne verir ki?
Sayfa 68 - KDYKitabı okuyor
Reklam
Bağ kurmazsan kafan çalışmaz. Mecburen bağlanacaksın!
Belki sevdiğinizle buluşacaksınız;heycanla, aşkla,sabırsızıkla.Belki de mecburen buluşmak zorunda kalacaksınız yere batasıca o insanla.Ve belki sevilen olcaksınız, belki de yere batasıca o insan.
Kitap okumanın zararı da var elbette , bittiği zaman hayata geri dönüyor ve mecburen yaşamaya devam ediyorsun...
Sayfa 102
Kadınlar milyonlarca yıldır içeride oturuyor ,bunca zamanda yaratıcı güçleri duvarlara bile sindi; harçla tuğlayı öyle bir doldurup taştı ki mecburen kaleme, fırçaya, ticarete, siyasete sıçradı .Ama bu yaratıcı güç erkeğin yaratıcı gücünden çok farklı. Bu gücün engellenip bitirilmesinin çok yazık olacağını da kabullenmemiz gerekiyor zira yüzyıllar içinde çok sıkı bir disiplinle kazanıldı ve yerine koyabilecek başka hiçbir şey yok. Kadınlar erkekler gibi yazsa, erkekler gibi yaşasa ,erkeklere benzese çok yazık olur zira dünyanın genişliğini ve çeşitlerini düşündüğümüzde iki cinsiyet bile bu kadar noksan kalırken sadece tek bir tane ile nasıl yetinebiliriz.
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.