Cephede Sünni, Alevi, Türk, Kürt, Çerkez, Abaza) Tatar, Boşnak, Laz, Pomak, Arap, kısacası bütün Anadolulular birlikte kan dökerlerken, işgal altında olmayan bütün şehirlerde de mitingler yapılıyor, camilerde toplanılıp zafer için dua ediliyor, mevlit okunuyor, aşiret ve derneklerden Meclis Başkanlığına her gün orduya destekleyen telgraflar yağıyordu. Anadolu altı yüzyıldır ilk kez böyle bir birlik yaşamaktaydı. Buna karşılık Yunan ordusunun Ankara'ya girmesini isteyenler de vardı. Bunlardan biri de yazar Ali Kemal Bey'di. Akşam bir İngliz dostuyla konuşmuş, Yunan ordusunun Ankara yolunu açtığını öğrenmişti. Bu yüzden pek neşeliydi; "Demiştim sana, Ankara ordusu Yunanı yenemez. Yenemiyor iste. Yunan ordusu yarın öbür gün Ankara'ya girer, bu haddini bilmez serserileri yakalar. Çok da iyi olur. Bu kuru gürültü biter, başımızı dinleriz. İstiklal, hürriyet, milli and, milliyetçilik filan gibi iyi tınlayan içi boş laflarla vakit kaybetmez, tıpkı Yunanistan gibi İngiltere'ye bağlanırız. Her sorunumuzu çözecek tılsım budur.."
Sayfa 448 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
Gelen yaralılar Ankara istasyonunda birikmeye başladı. Çünkü Ankara'da yaralıları yatıracak yer kalmamıştı Sağlık Bakanlığı, Valilik ve Belediye çaresizlik içinde kıvranıyordu. Olmaz gibi gelen bir öneri ortalıkta dolaşmaya başladı: "Ağır yaralılar hastanelere, ağır olmayan yaralılar evlere!" Olacak şey miydi bu? Mutaassıp halk buna razı gelir miydi? Ama bu sihirli söz hızla yayıldı ve benimsendi. Meclis bu işi örgütlemesi için Dr. Rıza Nur'u görevletidirmişti. Birçok Ankaralı evinin bir odasını Sakarya gazilerine açacak, evlere yerleştirilen yaralılarla doktor milletvekilleri ilgileneceklerdi. Herkesi titreten sorun çözülmüştü..
Sayfa 448 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
Reklam
Bu korkunç ittifaktan haberdar olan devlet, Edirne’de büyük bir meclis toplayarak durumu uzun uzadıya gözden geçirdi ve nihayet sadrazamın Edirne’de yönetimin başında kalarak, buradan çeşitli cephelere ayrı ayrı komutanlar gönderilmesi kararlaştı. … Bütün Osmanlı devleti savaş için harekete geçirildi. Nihayet devlet çeşitli cephelerde yapacağı çetin savaşlarda, özellikle de kuzey cephesinde Kırım Hanlığı’nın kendisi için birinci derece önemli bir yardımcı olacağını anlıyordu. … 1684 yazında müttefikler her yandan saldırıya geçtiler. Haziran ortalarında kuvvetli bir Avusturya ordusu Karl von Lothringen’in komutanlığı altında Budin’i hedef alarak saldırıya başladı. Düşman, ilk atılışta Budin yolu üzerinde Vişegard ve Vayçen kalelerini ele geçirdi. Vayçen önünde düşmana karşı giden Budin valisi Kara Mehmet paşa komutasındaki ordu bozuldu. Bu savaşta 8000 Tatar ile Nurettin Azamet Giray da bulunuyordu.
Sayfa 207 - Osmanlı devletine karşı mukaddes ittifakKitabı okudu
Ben arkasında hafiye gezdirilecek adam değilim, gidiyorum.
İzmir'in kurtuluşunun akabinde artık biraz dinlenirsiniz Paşam çok yoruldunuz" diyen Halide Edib'e Gazi'nin, "Dinlenmek mi? Yunanlılar'dan sonra birbirimizle kavga edeceğiz: Birbirimizi yiyeceğiz" dediği bir başka devir açılmıştı. Aynı gaye için savaşan kahramanların dargın, küskün, hatta düş­man hâline geldikleri bir devir.... 150likler listesi hazırlanmak üzereydi. Bu listeye Süleyman Nazifin ve Cenab Şahabbettin'in de dahil olacağı konuşuluyordu. Para sıkıntısı içindeydi. 1 .Meclis'te, her şeyi bir tarafa bırakarak koştuğu o yaman mücadelenin sonucu olan İstiklal Marşı'nın büyük coşkunlukla kabul edildiği o mecliste, dört sene vazife yaptığı halde bir emekli maaşından bile mahrumdu. Hazıra konmuş bazı kişilerce layık olmadığı bir tavrın muhatabı olarak görülmesi ona çok ağır geliyordu. Ye­tişmesi için emek verdiği gençlerden biri olan Pendik Bakterioloji Enstitü­sü kurucusu Şefik Kolaylı'ya arkamda polis hafiyesi gezdiriyorlar. Ben vatanını satmış, memleketine ihanet etmiş adamlar gibi muamele görmeye tahammül edeiyo­rum ve işte bundan dolayı gidiyorum." demişti.
Yeni bir devletin kuruluşu sırasında yapılan cesur değişikliklerin pek çok kişiyi tedirgin ettiği gerçekti. Bu tedirginliğin yadırganmaması lizım­dır. Bir halkın yüzyıllarca süren alışkanlıklardan hemen vazgeçmesi çok zordu. Zorba batı'nın Türk'ü çok küçültücü feci işgal yılları hafızalarda olanca tazeliğiyle yaşarken, batı merkezli bir
Viyana Kongresi'nde tasarlanan Deurscher Bund otuz dokuz devletten oluşan gevşek bir konfederasyondu. Frankfurt'ta yerleşik Federal Meclis, üye devletlerin halklarını değil hükümdarları temsil etmekteydi.
Sayfa 139 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
O ki komutandır, o ki harekatın ruhudur, beynidir, her şeyidir, kurduğu orduların başkomutanı olmak için Meclis karşısına çıkar, yetki ister, nefes tüketerek zar zor alır. Ne mecburiyeti vardı birader, paşalar nasıl olsa ondan yanaydılar, cart diye başkomutanım dese kim hayır diyebilecekti, demez ama, neden demez, çünkü egemenliğin kayıtsız şartsız halkta olacağı bir devlet kurarken, önce kendisi herkesin uygulamasını isteyeceği bir ana kurala uymazlık edemezdi. Uymuştur. Onu Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının başkomutanı yapan Türkiye Büyük Millet Meclisi olmuştur.
Sayfa 202Kitabı okudu
Teşkilat-i Esasiye Kanunu
1. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Yönetim şekli, halkın kaderini kendisinin fiilen yönetmesi ilkesine dayanır. 2. Yürütme gücü ve yasama yetkisi, ulusun tek ve gerçek temsilcisi olan Büyük Millet Meclisi'nde belirir ve toplanır. 3. Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi tarafından yürütülür ve hükümeti "Türkiye Büyük Millet
Sayfa 473 - Türkiye Büyük Millet Meclisi Adına Mustafa KemalKitabı okudu
33 yıllık dostu onun Meclis'te dört sene süren o üzücü sessizliğine bu şahane marş ile son verdiğini duyunca, "Fakat bir gün bu sükut, Büyük Millet Meclisi'nde kıyametlerin en müthişini koparan bir çığlıkla bitti," diye düşünmüştü. Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet! Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal! diye haykıran bir çığlıkla...
Akif'i kendisine verilen teminata rağmen 500 liralık ödülün zorla verilmek istenmesi de üzmüştü. "Ben müsabakaya girmedim; bu para bana ait değildir. " diyerek şiddetle kabul etmemesine rağmen, Meclis'in muhasebecisi Necmettin Bey tarafından ''Kanun metninde mükafatın kazanana verileceği yazılıdır. Sizin marşınız kabul edilmiştir; bu para sizindir, Meclis kasasında kalamaz: Siz usu/en tesellüm edin, daha sonra istediğinizi yaparsınız: " diye adeta zorla verilmiş, o ise parayı hemen Sarıkışla hastahanesindeki yaralı gazilere bağışlamıştı. Bunu yaparken borç içindeydi, sırtında paltosu yoktu. Yağmurlu havalarda bir dostunun yağmurluğunu giyerek Meclis'e gidiyordu. Onu tahrik edip parayı almasını temin için, ''Sırtında palton yok, bana olan borcunu bile daha ödemedin, buna rağmen bu parayı almıyorsun." diyen bu dostuna o borç başka diyerek çok kızmış, iki ay dargın kalmıştı.
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.