Yas her zaman, sevilen bir kişinin ya da onun yerine konmuş vatan, özgürlük, bir ideal vs. gibi soyut bir değerin kaybedilmesine gösterilen tepkidir.
...
Normal yaşam davranışından ağır sapmaları beraberinde getirmesine rağmen, yası hastalıklı bir durum olarak görme ve tedavisi için doktora havale etmeyi hiçbir zaman düşünmememiz de çok kayda değer bir durum. Belli bir zaman sonra yasın üstesinden gelinmiş olacağına güveniyoruz ve yası kesintiye uğratmayı yararsız, hatta zararlı buluyoruz.
"İçimizde şeytan var... Can kırıkları var. Nefret var, yalanlar var... Bir yanımız bizi çoktan terk etmiş, kaçıyor... Melankoli ve hüsran var... Keşke bazı geceler hiç sabah olmasa."
Bunları yazabilen, zihni doğayla ve derin düşünceyle böylesine uyum içinde olan bir kadının öfkenin ve karamsarlığın kucağına itilmiş olması ne kadar da yazık! Onun katlanmak zorunda kaldığı o alaycı gülümsemeleri, kahkahaları, şakşakçıların yaltaklanmalarını ve profesyonel şairlerin dudak bükmelerini zihnimde canlandırınca, peki ama bütün bunların üstesinden gelmek için neler yapabilirdi, diye sordum kendime. Yazmak için kırsalda bir odaya kapanmış ve sevecen kocasına ve mükemmel evliliğine rağmen, acılar ve sonsuz endişeler içinde lime lime olmuş olmalıydı. 'Olmalıydı' diyorum, zira örneğin Leydi Winchilsea'yle ilgili gerçeklere göz atmak istediğimizde, her zaman olduğu gibi, elimizde hemen hemen hiç bilgi olmadığını görüyoruz. Ama nasıl korkunç bir melankoli içinde olduğunu ve onun pençesi altındayken neler düşündüğünü aşağıdaki dizeleri okuyunca bir nebze de olsa anlayabiliyoruz:
Dizelerim yerildi ve uğraşım için
Yararsız bir budalalık, küstahça bir hata dendi...
"Șey" düşlenen bir güneștir, aynı anda hem aydınlık hem de
kara.
"Rüyalarda sık sık çok daha keskin bir aydınlık algısı yaşandığı halde, güineşin asla görülmediğini herkes bilir."
Ufukta alçakta
asılı kalan kış güneşi
pencereden içeri girdiğinde
oda kırmızı ve sarı renge boyanır.
Sarı ahşap duvarlar ateşe döner
koyu kahverengi masa örtüsü kana.
Işık ve renkler hançer misali keser
ok gibi deler ruhumu ve bedenimi
kanım akar marazi.
Melankoli.
Marazi kanda hız eksikliği.
Odamı işgal etmiş
korkunç yaratıktan kaçmak için
dışarı fırladım
-temiz havaya.
Özgür irade başka bir çağın mitidir; medeniyet tarafından yıpratılmış bir nesil iradeye inanmaz. Belki zorbalığa sığınır. s 32.
Bu kalabalık yalnizlik da neyin nesiydi? s.49.
Ve ardından birdenbire anladim ki , hayatımı bekleyerek gecirmisim ve kendimi ölümüne uyuşturmuşum. s. 60.
Hayalet Işık Pierre Drieu La Rochelle
Tutunamayan bir adam Alain. Kadinlarla iliskileri karmasik, madde bagimlisi, varolusunu sorgulayan, tutarsiz duygulari arasinda gidip gelen bir karakter yaratmis yazar Pierre Drieu La Rochelle. Alain karakteri, birileriyle duygusal bag kurmaya calisan ama bir turlu bunu basaramayan, melankoli icinde kaybolarak yasamina son vermek isteyen bir adamin portresi. Yazar Alain karakterini yaratırken, intihar eden yakin arkadasi Jacques Rigaut'dan etkilenmis. Yazarin hayati da arkadasinin sonuna benziyor . Rochelle dadaist ve surrealist cevrelere yakinlik duyan ve Aragon ile yakin arkadas. Görüşleri zamanla fasizme kayan yazar, Paris'in Naziler tarafından kurtulusundan sonra yasamina son vermiş. Bu acidan bakildiginda, yazarin arkadasi Rigaut ve Alain karakteri ile benzer noktalari oldugunu görebiliriz. Metin bastan sona karamsar ve melankolik bir metin. Icinde insani dusunduren ve alti cizilmesi gereken cok cumle mevcut. Melankolinin icindeki bir adamin sessiz çığlığını herkes duyar ve sever mi bilmem ama ben cok sevdim. Sorgulayan okurlarin sevebilecegini düşünüyorum ama yine de herkese gore bir metin degil. Iyi okumalar
Şu; Hayatını tekdüze ağır bir mantık ve tekdüze ağır bir melankoli üzerine geçiren insanları anlamıyorum-anlamıyorum, anlamak istemiyorum!
Rica ederim biraz tebessüm edin ya!
Şu hayatın hiç mi tebessüm edilebilir güzel yanları yok yani?
Hayır bana bir zararı yok ama, biz hepimiz bir bütünüz, hepimiz tek bir bütünü tamamlayan ona üye birer parçalarız..
Lütfen.. bu böyle olmamalı, hadi birazcık tebessüm lütfen... :)
İçimizde şeytan var... Can kırıkları var. Nefret var, yalanlar var... Bir yanımız bizi çoktan terk etmiş, kaçıyor... Melankoli ve hüsran var... Keşke bazı geceler hiç sabah olmasa.
“Anlamdan yoksun insanların eylemlerinde, deliliğin, ruhumuzun en kuvvetli işleriyle nasıl da uyuştuğunu görürüz. Delilik ile özgür bir ruhun cesur yükselişleri, olağanüstü ve yüksek bir erdemin etkileri arasındaki mesafeyi algılamanın olanaksız olduğunu kim bilmez ki? Platon, melankolik insanların bilime daha meyilli ve daha üstün olduklarını söyler ve deliliğe bu kişilerden daha meyilli olan da yoktur. Sonsuz ruh vardır ki, kendi güç ve uysallığına kapılmıştır."
(Michel de Montaigne)
..psikiyatri, farklı farklı sosyal ve siyasi, kültürel ve öğretisel alanlar tarafından bir yerlere sürüklenmektedir: Kâh her insanı ve her şeyi psikiyatri konusu yapmaya, kâh da her türlü (olası) psikiyatrik gerçekliği yadsımaya (tanımamaya) sevk eden sonsuz bir kirlilik ve dışlama (yanlışlık) döngüsü içinde yer almaktadır.
Psikiyatride kullanılabilecek anlam ölçütü, varoluşun ontolojik ve metafizik anlamını ele alan felsefenin anlam ölçütleriyle doğrudan doğruya biçimsel bir bağlantı içinde değildir. Psikiyatri, olayların psikolojik anlamını ele alır: Bunda, öznellik bir kenara atılamaz ama fenomenolojik olarak yeniden temellendirilebilir.