ATSIZ'DA DİL VE EDEBİYAT Dil: Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu olan ve bitirme tezini, Osmanlı döneminde sade Türkçe akımının öncülerinden Edirneli Nazmi'nin Dîvân-ı Türkî-i Basît'i üzerinde yapan Atsız'ın dil konusundan uzak kalmayacağı ve bu konuya sık sık temas edeceği açıktır. Onun, Türkçe konusundaki düşüncelerine
Alfabeye eklenmesi gereken harfler:
05 Ocak 1934 tarihli Orhun'un 3. sayısındaki yazının başlığı "X Meselesi" dir. Alfabemize x ve w harflerinin alınıp alınmaması, o sıralarda gazetelerde tartışılmıştır. Bu vesileyle Atsız, alfabedeki eksikliklerden bahseder: "Bugünkü elifbemiz bugünkü Türkçe için çok eksiktir. Bazen iki sedayı bir tek şekille gösterdiğimiz için
Reklam
ATSIZ'DA TARİH ANLAYIŞI: Atsız'ın lisans öğrenimi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (Edebiyat Zümresi) olduğu hâlde bilim adamı olarak tarihle daha çok ilgilenmiş, bu konuda daha çok eser vermiştir. “Türk tarihinin içinde yüzüyorum. Diyebilirim ki her günüm 27 asrın içinde geçiyor." diyecek ölçüde (Atsız 1992: 67) kendisini tarihle
Mükemmel bir Öngörü - 15.06.1950
Ezanın Türkçe okunması Atatürk'ün sağlığında, Atatürk'ün isteği ile kanunlaşmış olmasaydı da hâlâ ezan Arapça okunsaydı bugün ezan meselesi diye bir meselemiz belki de olmayacaktı. Bu konuda belki bugün düşündüklerimizi düşünmeyecektik. Ama ileriye doğru olduğundan şüphe etmediğimiz bir karardan geriye dönülünce iş değişiyor. Salt bir ezan meselesi olmaktan çıkıyor iş. Daha bir sürü geriliğin başlangıcı, daha bir sürü geriliğe göz yummanın bir işareti oluyor. Bu düşüncemizin doğru olup olmadığını anlamak için belki biraz beklemek gerekecekti. Ama ona da hacet kalmadı. Başbakan'ın demecini duyar duymaz sarıklar cüppelerle sokaklara uğrayan softalar düşüncemizin doğruluğunu çarçabuk ortaya koydu. Sarıkla cüppeyi de mühim saymayalım. Ama işin bu kadarla kalmayacağına da kalıbımızı basabiliriz. Daha neler olabilir diye düşünüyoruz da aklımıza şunlar geliyor: İşte Ramazan'a giriyoruz. Oruç yemenin kafirlik olduğunu düşünen kimseler tarafindan pekâlâ taça tutulabiliriz. O kimseler çoğalabilir. Kafirlik sayacakları işler oruç yemeden de ibaret kalmaz. Memleket yararına görmek istediğimiz işler bugün nasil komünistlik oluyorsa, o gün kolayca kâfirlik olur. Hep birden ayaklanırlar. Milli heyecan'ın yerini dini heyecan alır. Hükümet o heyecanı yatıştırmaktan âcizdir. Dini heyecan her istediğini yaptırmaya başlar. Sonu nereye varır bu işlerin? Görmek istemeyiz ama, herhalde çok kötüye.
Sayfa 279Kitabı okudu
Herkes birbirine düşman olmak için sebep arıyor, bulamazsa yaratıyor. Sağ sol, inançlı-inançsız meselesi değil bu; para meselesi, sınıf meselesi. Paraya doyanın ne yönü kalır ne kitabı. Ne yönü ne kitabı kalan insanlarla tıka basa dolunca memleket,bu yangınlar bu kıyımlar bu patlamalar doğal bir sonuç. İnsan, kendi kaderini lanetleyen bir canavar.
Sayfa 453Kitabı okudu
1969 yılında İsmet İnönü, 1922 Ağustosunda askerî za ferden önce, Atatürk'ün devrim düşüncesinin bilinmediğini; ancak, 29 Ekim 1923 günü cumhuriyet ilânı ve 3 Mart 1924 günü hilafetin kaldırılmasından sonradır ki, geri dönüş yolu nun tümüyle kapandığını söylemiştir: "Şimdi zaferle İzmir'e gittiğimiz zaman herkes zafer neşesi ile
Reklam
Mustafa Kemal’i, üçüncü sınıfta meş­gul eden en önemli şey, işte bu hürriyet meselesi idi, bunu kurtardıktan sonra her sahada idareyi dü­zeltmek mümkün olabilirdi. Bunun için de muhakkak teşkilât­lanmak lâzımdı. Teşkilâtı memleket içinde ancak genç subay­lar yapabilirlerdi.
İnkılap ve Aka kitabevleri
1960-1975 YILLARI ARASI 1960'ta ilk ihtilal. Türkçülerde yine ümit ve hareketlenme var. İhtilalin içinde yer alan Alparslan Türkeş ve arkadaşlarının tasfiyesine rağmen ümitler kırılmamış. Türk milliyetçileri siyasete giriyor. Atsız ve Türkçüler, Türkeş'in arkasında. 1970'ler, soğuk savaşın en şiddetli rüzgârlarının estiği yıllar.
1970'li yıllar memleket için zor zamanlardı. Bir türlü kurulamayan kurulsa da hemen dağılan hükümetler, ekonomik sıkıntılar, Kıbrıs meselesi, sağ-sol olayları ülkenin üzerine karabasan gibi çökmüştü. Tüm bu olumsuzluklar yetmiyormuş gibi bir de yurtdışındaki Türk büyükelçiliklerine ve konsolosluklarına saldırılar başlamıştı.
Sayfa 48
Benim, fikirlerimi apaçık bütün samimiyetle söyler ve yazar bir adam olduğumu ve bütün düşüncelerime hâkim olan ruhun da millet ve memleket meselesi olduğunu Mustafa Kemal Paşa çoktan beri bilirdi. Bu dört yıllık müşterek fedakârlığımızdaki feragat ve vefakârlık ve açık yürekliliğimi daha yakından sonuna kadar görmüşlerdi. Bundan sonra yüz yüze, göz göze görüşmekle hassalarımdan hiçbir şey kaybetmediğimi ve düşüncelerimdeki samimiyeti daha kolay gösterebilecektim. Ancak bundan sonraki işlerimizde mesele ruhî bakımdan dahi çok çetin olacaktı.
412 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.