Peri Pabucu

Peri Pabucu
@meropessian
This text has been automatically translated from Turkish. Show Original
The girl there is as beautiful as a rose.
Cehennemi yaşamak, aidiyet duygusundan yoksun bırakıldığın yerde iliklerin kavrulanadek yalnızlığı kucaklamaktır.
Reklam
kanatları bereli kelebek erişemez göğe faydası yoktur çabasının yalnızca başını kaldırır kuşlara bakar ve kalır orada
ince telin üzerinde dans ediyor kanarya küçük kanatlarını çırpmadan atlıyor kısılı gözleri daima yukarıda aşağı bakmayacak görmeyecek dipsizi

Reader Follow Recommendations

See All
köse dağları arşınlayan yel kuytuyu teğet geçen gün ışığı dallarım titriyor ayazın uğultusundan üşüyorum
yekpare inciler sallanırdı dudaklarını mühürleyen iplikte umarsızca gümüş bıçağı aldı eline, kesti ipliği boydan boya yamacına döküldü inciler kar beyazı tepecik peyda oluverdi ayakucunda, Işıltısı mağrip ve maşrık'a uzanan bekliyor, geceleyin umuteden günebakan misali, ne fayda? süpürüyor tepeciğini ince tinılardan örülmüş süpürgesiyle gözlerden ırağa
Reklam
ışıl ışıldı gözleri tanıştığımız vakit zil çalardı etekleri güz, ocağını selamlarken nerede şimdi o toy kızın kıvırcık goncaları? sordum, şitanın ilk sabahında ele avuca sığan köy evine ahşap bademleri titredi inceden inceye söyledi toy bir delikanlı inmiş bağdan ketenden bohçasına koymuş her bir gülü, goncayı
Siyah bizim için siyahtır, onu kendi ideallerimize göre beyazlarla süslemeyiz. Amellerimize uymayan beyazı da lekelemeyiz.
Dört duvar değildi onun yalnızlığı, ruhu koca kasabaya sığmazdı.
Kaldırmazdı başını yerden. Elinde pespaye bir kitap, boyuna çizer, karalardı sayfaları. Kahve damlaları, buruşuk noktacıklar eksik olmazdı kitaplarından. Bağımsız gibiydi dış dünyadan; bedeni orada, benliği uzaktaydı.
On İki Altın Yelkovan
Koşuyordu, istikameti yokmuşçasına koşuyordu. Nefesinin en sonunda tükeneceğinden habersiz gibiydi. Kulaklarını uğuldatan rüzgardan, irislerini bulandıran yaşlardan bağımsızdı sanki. Bedenini çepeçevre saran kırık beyaz, dar elbisesinin uzun etekleri toprakla lekelenmiş, yer yer yırtılmıştı. Durması gerekiyordu. Aldığı nefes, her bir hücresini saran zehir gibi ciğerlerini dağlıyor, sızılayan kemikleri içten içe cam gibi kırılıyordu adeta.