Diğerlerinin hakkımızda ne düşündüğünü veya hissettiğini tahmin etmeye çalıştığımızda ,başkalarının zihninde belli bir izlenim yaratmak için bir şeyler yaptığımızda veya basitçe kendimize bir adım dışarıdan baktığımızda kendimizi bir nesne olarak deneyimleriz.
Buber'e göre karşımızdaki ile gerçekten özne özneye bir ilişki kurduğumuzda ,onu her an kaybetmeyi de göğüsleriz.İlişkilendiğimiz kişiyi veya şeyi kaybetmemek üzere garanti altına almaya çalıştığımızda onu kendimiz için bir nesne haline getiririz.Böylelikle derin bağı kaybederiz.Buber'e göre de iki seçenek vardır karşımızda,ya garantili,kaybetmeyecekmişiz gibi görünen ama indirgenmiş ilişkiler yaşarız ya da gerçek ve derin bağlar kurarız, bu bağın bütün geçiciliğini de göze alarak.
Kierkegaard'a göre insanı insan yapan sonluluk ile sonsuzluk arasında sıkışmış olmasıdır.Hayatımıza dair her unsuru hatta hayatımızın tamamını yaşamaya değer kılan,bir sonumuz varken sonsuz ayrı ihtimale sahip olmamız ve bu ikisi arasındaki gerginliktir.Düşünsenize yeni biriyle tanıştınız ve çok aşık oldunuz.Kierkegaard'a göre ilişkiye bu gerginlikle sarılırız.Bir yandan bu ilişkinin bir sonu olacak (en iyi ihtimalle biriniz öldüğünde) ama bu sonlu zamanda yapılabilecek,olunabilecek,gerçekleşebilecek sonsuz ihtimal var.Dolu dolu yaşamanın anahtarı kaybedecek olduğumuzu kabul etmekten geçer.
Kaybetmekten korkmak demek bağ kurmak,önemsemek,umursamak demektir.Bağ kurmak demek o şeyle canlı hissederken,onun yokluğunda boşluğunu hissetmek demektir.Yas ise o boşlukla ne yapacağımızı bulmaya çalıştığımız,çabaladığımız,bocaladığımız bir hal.