Olası bir insan topluluğu
Yaşam yalnız dinle oluşmuyor. Ekonomik alanları var, siyasi alanları var, kültür sanat alanları var. Mesela entelektüel bazı insanlar vardır, dinsizdirler. Hatta dinsiz olduklarını söylerler, olabilir. Kimileri de dinsizdir, fakat topluma faydalı olarak geçmiştir, hayatları. Şimdi onları itelim mi kenara? Hakkı dine mi verelim ve Allah’la kul arasındadır o hesap... biz hoşgörüden yanayız, ben o hoşgörüden yanayım. Yarın ben çok mutaassıp, çok dindar bir parti başkanını saygılayacağım. Liberal görüşlü olduğundan saygılayacağım, başkanımızdır.
Ne kadar da doğru:))
"Tek sen misin sanıyorsun? Kimi kedisiyle konuşur, kimi çiçeğiyle. Ben mesela kendimle konuşurum." "Sana kızdım diyelim. Yolda yürürken kafamın içinde konuştuğumuzu düşünmeye başlarım. Sen bir laf edersin, ben sana cevap veririm. Sonra sen cevabıma cevap verirsin, ben verdiğin cevaba cevap veririm. Böyle böyle kavgaya tutuşuruz. Sonrasında duruma göre öfkelenirim, hatta küserim, bir zaman sonra barışırım. Ne bileyim işte, duygudan duyguya girerim, ruhun bile duymaz. Üstelik bunu yapan tek kişi de değilim. Herkes aslında orada olmayan birileriyle konuşur. Ölülerle, dirilerle, geçmişle, gelecekle, kendisinde gizli başka bir kendiyle...."
Reklam
Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar: Kitabın tam adı Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar-Birinci Bölüm: En Eski Zamanlardan Başlayarak Apar Sülâlesinin Düşmesi Tarihi Olan Milâdî 552'ye Kadar şeklindedir. Kitabın hazırlanma ve yayımlanma macerasını önsözün sonunda Atsız şöyle anlatır: "Bu kitabı 1933'te yazmağa başlamıştım. Malatya Orta
"Ahmedî-Dâstân ve Tevârîh-i Mülûk-i Âl-i Osman" Çalışma, Atsız'ın hazırladığı ve 1949'da Türkiye Yayınevi tarafından yayımlanan Türkiye Tarihleri I adlı eserin 1-35. sayfaları arasında yer almaktadır. Atsız'ın çalışması, Ahmedi'nin İskendernâme'sinin sonunda yer alan Osmanlılarla ilgili bölümün ilmî yayınıdır.
"Bilâ tefrik-i cins ü mezhep" bu ne demektir biliyor musunuz! "Hiç bir cins, hiç bir mezhep yok, yalnız Osmanlılık var!" demektir. Tanzimat cinsin, mezhebin arasında müsavat ilân ederek, onların ya hiç olmamasını, yahut bir olmasını istemiştir. Bu büyük emeli yalnız kâğıtlara yazmış, kanunlara geçirmiş, yani hayalde bırakmış, fiile çıkaramamış. Meselâ o yekpare, yekvücut Osmanlılık için tek bir lisan, tek bir milliyet, tek bir din, tek bir terbiye, tek bir tarih, tek bir maarif ibda edememiş. Lâkin bu nasıl mümkün olurdu? Pekâlâ mümkün olurdu! Eğer mümkün olmasaydı Osmanlılık yalanını ihtira etmekten ne fayda çıkacaktı? Hakikaten ben de düşündüm. Unsurların hepsini kaynaştırıp tek bir lisan ile konuşturmadan, tek bir terbiye ile, tek bir maarifle yetiştirmeden "yekpare, yekvücut" bir müessese temin olunamazdı? Evet mutlaka Tanzimatçılar bu hayali hakikat yapacaklarına kaildiler. İlk defa kendilerinin mensup oldukları Türk milletini Türklere unutturdular. "Türk" kelimesini tarihlerinden, edebiyatlarından, "Türkiye" kelimesini coğrafyadan kaldırdılar. İşte muvaffak oldular. Demek bir millet kendi müessesatını, anavatanını, lisanını, hatta milliyetinin ismini bile unutabilirmiş.
Sayfa 213 - İnkılap YayıneviKitabı okuyor
Fetih & Efsun
Bunun böyle olmadığını sen de biliyorsun," dediğinde yutkundum. "Zeki bir kadınsın." Anlamıyorsun değil anlamazlıktan geliyorsun. Yapma. "Zeki bir kadınım," dedim onun gibi. "Hiç tanımadığım bir adamın soyadını taşımam mesela." Sadece onu izliyordum. Onun konuşacağını anladığım yerde ben devam ettim. "Sen de zeki bir adamsın, neden daha sayılı gündür tanıdığın kadınla evlenesin ki?" Bahsettiğim sessizlik onun sinirle ve yüksek sesle kurduğu cümleyle bozuldu. Pamuk ipliğine sahip bir sessizliğin içindeydik zaten. "Çünkü benim medeni halim o kadının canından daha önemli değil!" Bu cũmle suratma bir tokat gibi çarptı.
Sayfa 224 - İndigoKitabı okuyor
Reklam
Mesela derdi ki, en asıl hareketi yapmış intihar etmekle. Keşke herkeste o cesaret olabilse. Sanatkarane bir tercihtir zor görünse de. Iyi bilirim, ben de defalarca intihar ettim sahnede.
Sayfa 114
Kemal Sayar
Kemal Sayar
: Gayeyle anlamı birbirine karıştırmamak gerekir. İnsanın bir gayesi olabilir, mesela mevki ister, zengin olmak ister. Bunlar maddi gayelerdir, anlamı kapsamaz. Anlamsa manevi, sadece bu dünyada yapıp ettiklerimizden devşiremeyeceğimiz bir şey. Ötelerden bir rabıta olmadan, ötekinin sesini duymadan, sonsuzluğun ateşi içinize düşmeden cevap bulamayacağımız bir şey. Insan sadece meslek hayatında da anlam bulabilir. Kendini oraya adar ve kendince mesleği üzerinden bir anlam üretebilir ama acaba o ne kadar yeter insana? Ölümlüyüz, dolayısıyla bu anlam çağrısına cevap vermek zorundayız. Bir gün geriye dönüp baktığımızda, "Ben bu hayatı şu şu amaçlar, şu şu değerler için yaşadım, geriye şöyle bir şey kaldı," diyebilmeliyiz her birimiz.
Olduğum yerde olmak istemiyorum ama olduğum yerden çıkıp gidemiyorum da. Şu an yaşadığım her şey o günlerin aynısı. Evde olmak istemiyorum, ama her akşam eve dönüyorum. İşte olmak istemiyorum ama her gün işe gidiyorum. Bir şey beni hep dışarıya çekiyor. Hiçbir yere ait hissedemiyorum kendimi. Hiçbir eve, hiçbir aileye, hiçbir topluluğa. Hiç arkadaş grubum olmadı benim mesela. Bir futbol takımı tutmadım. Bir siyasi partiyi desteklemedim. Bir derneğin, bir hayır kurumunun üyesi değilim. Bir memleketim yok, oralı hissetmiyorum. Apartman toplantılarına bile gitmedim, o apartman beni ilgilendirmiyor, oraya ait değilim. Sadece orada oturuyorum. Ve ben bu hali armut ağacının tepesinden beri üstümde taşıyorum.
Ben ilk defa neyi yazdım? Mesela İslâm'da kimya tarihini ilk defa ben yazdım. Kimya tarihi daha önce yazılmamıştı. İslâm botanik tarihi yazılmamıştı. İlk defa onu ben yazdım. Tıp tarihi diye bir şey yazılmıştı ama zooloji tarihini de ilk defa ben yazdım. 4. ciltte şu sonuca ulaştım: Müslümanlar kimya tarihi bakımından modern kimyanın temelini atmışlar. Bu muazzam bir şeydir.
Reklam
Hayatı bir oyuna benzetirim ben. Mesela bir insanın her günü birbirine benzer. Her insan başarılı, saygın, zengin, mutlu ve huzurlu olmak ister. Fakat bu farklılıklara ulaşabilmek için hiçbir çaba göstermez, yani aynı şeyleri yapmaya devam eder. Fakat bunları yaparken de her seferinde farklı bir sonuç almasını bekler. Birbirini sürekli tekrar eden bu hayat zinciri zamanla paslanır. Oyun böylece sonsuza dek devam eder. Farklı bir şey yapmaya başlayan insanların bir anda gözleri açılır. Oyunun yeni aşamalarını ilk kez onlar görmüştür ve daha da ileri gidebilmek için çaba gösterirler. Bu onlar için yeni bir şeydir çünkü.
Sayfa 104
Bilerek veya bilmeyerek aileler ne kadar çok yaralayabiliyorlar çocuklarını. Kazınsa da çıkmayacak kara lekeler bırakabiliyorlar ruhlarında. Şu güzel Yeşil gözlerde buğu olmamalıydı mesela ... Veya ben kamburumla oturmamalıydım onun karşısında. Babasını andığı anda sıkmamalıydı avucunu . Ya da ben cevabını duyduğum zaman şaşırmamalıydım.
Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar: Kitabın tam adı Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar-Birinci Bölüm: En Eski Zamanlardan Başlayarak Apar Sülâlesinin Düşmesi Tarihi Olan Milâdî 552'ye Kadar şeklindedir. Kitabın hazırlanma ve yayımlanma macerasını önsözün sonunda Atsız şöyle anlatır: "Bu kitabı 1933'te yazmağa başlamıştım. Malatya Orta
Unutmak da tuhaf mesele. hayatta kalabilmek için birçok şeyi unutmak zorundayız. Geçtiğimiz kış çok korkunç diş ağrısı çektim mesela şimdi düşününce nasıl şiddetli ağrıdığını hatırlıyorum ama o ağrının nasıl bir şey olduğunu hatırlayamıyorum.Örneği fiziksel bir ağrıdan versem de söylemeye çalıştığım şeyi anladığını tahmin ediyorum. Herhangi bir konuda her hatırlamada aynı ağrıları çekiyor olsak yaşamak dayanılmaz olurdu. Düzeneğimizin bizi koruyan ve kollayan bu şefkatli numarasına bayılıyorum. Yalnız ben bu unutma işinde biraz fazla ileri gitmişim. Beynimi unutmak için o kadar acımasızca eğitmişim ki artık lazım gelen şeyleri de hatırlayamıyorum. Geçmiş bulanık bir nehir gibi içimden akıp gitmiş altında kaldığım taşların ağırlığını biliyorum da mevzu tam olarak neydi bir türlü çıkaramıyorum Osman.
Tüketim çılgınlığı,diderot etkisi.. Saçma sapan ürünlerin linkleri…
Instagram'ın mesela kurulma amacı ne, sizi daha çok tüketime yönlendirmek. Size bir ünlüyü gösteriyorlar; o ünlü aslında çok çirkin bir kadın, ama öyle güzel gösteriyorlar ki o kadını siz onun gerçekten çok güzel olduğunu düşünüyorsunuz, çünkü tanımıyorsunuz. Ben biliyorum, o güzel değil aslında. Onun güzel olduğunu düşünüyorsunuz. “O nasıl güzel olmuş?” diyorsunuz. “O kremi aldı, o çantayı aldı, ben de alacağım,” diyorsunuz. Bunu Hollywood da yapıyor. Holywood starları gidip bir çanta alıyorlar, bilmem ne yapıyorlar. Yani emperyalist sistem ilk önce aşağılık kompleksi veriyor, sonra pahalı ürünler çıkarıp size onu aldırarak sizi köle yapıyor.
Sayfa 41 - Butik yayıncılık
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.