Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mesut Özünlü

Mesut Özünlü
@mesutozunlu
MESUT ÖZÜNLÜ (TV Yayın Denetmeni, Yazar Şair, Redaktör, Çevirmen)
Yazar, Şair, Redaktör, TV Yayın Denetmeni, Eğitimci, Çevirmen
Gazi Eğitim Fakültesi (Lisans), Kahire Üniversitesi (Bir Yıllık MEB Bursu), Anadolu Üniversitesi AÖF İlahiyat Meslek Yüksekokulu (Önlisans)
Ankara
Nazilli
8 okur puanı
Ocak 2021 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
RASATHANENİN YIKIMINDAN İHA-SİHA'LARIN YAPIMINA...
Bu ülkede “Geçmiş ile günümüz arasında en düşük ve en yüksek kültürel ve bilimsel rakım hangisidir?” deseler; Rasathanenin yıkılması ile İHA ve SİHA’ların yapılmasıdır, derim. Bence, tarihimizin bu iki zıt olgusu üzerinde fazlasıyla kafa yormamız gerekiyor. Çünkü her iki gelişme de öyle hemen geçiştirilecek, göz ardı edilecek kadar sıradan birer konu değildir. Her şeyden önce bu iki tarihî olgu; din, bilim ve uygarlık bağlamında, bu ülkenin deyim yerinde ise âdeta Guam Çukuruna düşüşü ile Everest Tepesi’ne çıkışını sembolize eden birer gelişmedir. dibace.net/mesut-ozunlu/ra...
Reklam
DİNİDARLIK AÇMAZI VE PATİNAJ SİYASETİ
Yazının başlığında yer alan “dinidarlık” kavramı naçizane bana aittir. İlk defa bu kelimeyi yaklaşık on yıl önceki facebook notlarım arasında “dindarlık dinidarlık değildir” şeklinde “taassup” veya “dine rağmen dincilik” anlamında kullanmıştım. Daha sonra aynı kelimenin yaklaşık beş altı yıl önce Diyanet İşleri Eski Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez tarafından farklı cümlede kullanıldığını gördüm ve ziyadesiyle mutlu oldum. Elbette bunu söylerken ilk defa bendenizden alıp kullandığını iddia etmiyorum. Belki bu, Sayın Görmez’in kendiliğinden bulup kullandığı veya bendenizden sonraki bir zaman diliminde keşfettiği bir bulgudur. Ya da ikimizde de beş yıl arayla kendiliğinden ortaya çıkan bir tefekkür refleksi veya düşünce kesişmesi de olabilir. dibace.net/din-felsefe/din...
DEĞİŞMEK GELİŞMEKTİR
Değişmek ve gelişmek, birbirinin nedeni veya sonucu olacak kadar iç içe geçmiş iki derin kavramdır. Değişmeden gelişme, gelişmeden değişme olmaz. Kırk yıl öncesini düşünün. O günlerin olgularını hayal edin. Mesela seksenli yılların başlarında bebek olanlar bugün anne veya baba, filiz veya fidan olanlar kocaman birer ağaç, çırak olanlar da dükkân veya fabrika açan koca birer usta ya da işveren olmuşlar. dibace.net/mesut-ozunlu/de...

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
MUAZ'IN DİBACESİ DERGİCİLİĞİN İNSANİCESİ
Bazen bir harfi eksik gibi görünen kelimeler, tam ve eksiksiz görünenlerden daha anlamlı gelir bana. Aynen “Muaz Ergü” isminde olduğu gibi. Sanki “Ergü” soyadı, Ergül veya Ergün yazılacakken kazara bir harf hatası yapılmış, Ergü şeklinde kayda geçirilmiş izlenimi verir. İyi ki de böyle yazılmış derim sonra. Zira Ergü soy ismi, Muaz ismiyle bir araya geldiğinde, benim iç dünyamda öteden beri hep bir derinlik hissi uyandırmıştır. dibace.net/mesut-ozunlu/mu...
Her saplantı, bir kişiliğin fikre tutsak oluşudur. İnsanlar bazen kafalarındaki düşünceleri ayaklarının altındaki bataklığa dönüştürürler. Ve oradan bir türlü kurtulamazlar. Gün geçtikçe bizi içirisine çeken bu bataklıklardan kurtulmanın yolu, başta kendi fikirlerimiz olmak üzere hemen her fikre eleştirel bakabilme yetisine sahip olmaktır.
Reklam
Düşünürleri düşkün gören toplumlar, hakikaten düşkün durumdadırlar.
SUÇLAYICI DİLİN ELEŞTİRİSİ
Müslüman topluluklarda genellikle öteden beri tanık olduğum bir kronik açmaz var; kendilerini bir özeleştiri veya özsorguya tabi tutmak yerine sürekli suçu başkalarının üzerine atmak… Bunun nedeni ne olabilir? Düşünceyi, aklı ve eleştirel bakışı yeterince esas alan bir eğitim sisteminin olmayışı mı? Okumamak mı? Ya da yer yer dillendirdiğimiz Şark kurnazlığı mı? Veya genlerimize kadar işlemiş bazı pedagojik yanlışlıklar mı? Hani bir çocuk düştüğünde “Dikkat et! Bir daha düşme” demek yerine hemen koşup kaldırmamızın, ardından da “ağlama, seni bu taş” veya “bu kapının eşiği düşürdü” deyip o taşı veya eşiği dövmemizin neden olduğu tuhaf ve akla ziyan yetiştirilme tarzımız mı? dibace.net/mesut.../suclay...
OLABİLİRLİK VE EYLEMİN FELSEFİ ANALİZİ
Bu yazıya önce, “Olabilirlik Ve Eylemin Etimolojik Derinliği” şeklinde bir başlık koymuştum. Ancak içerisinde “derinlik” ifadesi geçince, biraz iddialı olur çekincesiyle değiştirdim. Yine de beni bu yazıyı kaleme almaya sevk eden ilk esin fısıltılarım etimolojik olduğundan bu kelimeye temas etmeden geçemedim. dibace.net/.../olabilirlik...
SPEYER, REN VE BEN
Bazen nehirlerin, gözü ve gönlü çeken canlı bir mıknatıs olduğu zannına kapılırım… Özellikle büyük nehirlerin… Bunu ilk defa Kahire‘nin ortasından nazlı nazlı akan Nil Nehri‘ni; bir de Almanya’nın tarihî Speyer (Şipayer) şehrinin doğusundan narin narin süzülüp giden Ren Nehri‘ni görünce fark etmiştim. dibace.net/geziyorum/speye...
MUSTAFA ÖZTÜRK HOCA'NIN AÇIKLAMASINA DAİR...
Bir toplum okuduğu kadar aydın, okumadığı kadar karanlıktır. Hür olduğu kadar üretken ve etken, tutsak veya kula kul olduğu kadar tüketici ve edilgendir. Bağımsız olduğu kadar ahlaklı ve kişilikli, olmadığı kadar dış etkilere açık ve kişiliksizdir. Düşündüğü ve aklettiği kadar derin, düşünmediği ve aklını kullanmadığı kadar sığdır. Bilgisi ve ilmî birikimi kadar pozitif ve ‘artı’cı, bilgisizliği kadar negatif ve abartıcıdır. Bencillik ve narsistliği kadar tahammülsüz, sevgisi ve diğerkâmlığı kadar kucaklayıcı ve hoşgörülüdür. dibace.net/.../mustafa-ozt...
Reklam
ÇAĞIMIZIN KARACAOĞLAN'I: ÜMİT ZEKİ SOYUDURU
İçimizden biriydi Zeki Bey… Yaklaşık on iki yıl, aynı kurumda çalışmıştık onunla. Kısa boylu, gözlüklü, sakin, candan tavırlarıyla dikkat çeken bir dost, bir abi idi o. Belki mali işlerle ilgili bir birimde çalışması, belki tevazu sahibi bir insan olması nedeniyle; onun şiirle bu kadar yakından ilgili bir kişilik olduğunu fark edememiştik o yıllarda. Ne olduysa 2004 yılında olmuştu…dibace.net/.../cagimizin-k...
TAŞIN DOSTLUĞU
Biz, sükûtun derin bir söz akıntısı olduğunu göz ardı ederiz… Bu yüzden hoş sözü, sadece biz söyleriz zannederiz. Oysa taşın da tatlıdır sözü ve sohbeti. Üstelik az ve öz konuşur. Öyle uzun uzadıya lakırdı yaparak kafasını da şişirmez insanın… Dostluğu iyidir taşın. Tek kusuru, biraz serttir o. Ama sapasağlam karakteriyle, insana verdiği güveni hiç sarsmayacak kadar merttir o.dibace.net/hepsi-hikaye/ta...
ÖZÜMÜN GÜRLEDİĞİ GÜN
Yuvarlanan bir üzüm tanesi kadar rahat… Doğal, bağlantısız, sempatik… Kendi hâlinde beklentisiz biri olmalıyım ben. Dahası bütün salkımları elimin tersiyle itmeliyim. Beslencem diyetsiz, düşüncem aidiyetsiz olmalı benim. Bundan böyle kendi hür dünyamın serserisi olmayı, zihnimde bir asmanın numarasını, barkot serisi olarak taşımaya tercih etmeliyim. dibace.net/uncategorized/o...
SABAHATTİN BURHAN: EFELERİN KALEM EFENDİSİ
Kimileri Galatasaray Mektebinde Tevfik Fikret’in… Kimileri İstanbul İmam Hatip Okulunda Mahir İz Hoca‘nın… Kimileri de Denizli Lisesi’nde Nurettin Topçu’nun öğrencisi olmuştur… Ne zaman böylesi çınar ruhlu hocalardan… Düşünür ve edebiyatçılardan ders almış bir biyografik kişilikle karşılaşsam… Bizim memleketin… Diğer bir deyişle, efeler diyarının önde gelen kalem efendilerinden Sabahattin Burhan Bey’i hatırlarım. dibace.net/.../sabahattin-......
DÜNYANIN ANASI DENİLEN KADİM METROPOL: KAHİRE
Şu koskoca dünyayı bir kitaba benzetirsek, bu kitabın Mısır sayfasından öğreneceğimiz çok şey vardır. Afrika’nın kuzeydoğu ucunda kaba bir dikdörtgeni andıran Mısır, yaklaşık bir milyon kilometrekarelik alanıyla yeryüzünün ortasında dev bir atlas sayfası gibi durur. Bu sayfanın âdeta başköşesine kurulmuş sihirli metropolün adı ise başkent Kahire’dir. dibace.net/.../dunyanin-an...
EVVEL ZAMAN İÇİNDE BİR EV
Bir yazıya ilk defa Ömer Seyfettin gibi başlamak istiyorum: “Ben Nazilli’de doğdum.” Çocukluğum, dokuz yaşına kadar bu ilçenin beş kilometre kuzeyinde, Dereağzı köyünde geçti. Yokluğun bol, mutluluğun çok, paranın az, yolların toz, evlerin susuz, odaların kilimsiz ve halısız, gecelerin elektriksiz ve lambasız olduğu zamanlardı o yıllar… dibace.net/hepsi-hikaye/ev...
Reklam
UMAYER'İN OTELİ
Oldukça yüksek, kocaman, dağ gibi bir oteldi. Çatısının ucunu görebilmek için göğe doğru iyice bakmak gerekiyordu. Ancak iç aksamı dışı kadar görkemli değildi. Ahşap kapılardan pencere pervazlarına, dolaplardan mutfak raflarına kadar hemen her yerinde ikide bir insanın bakışlarına dolanıp duran tuhaf bir eğretilik göze çarpıyordu. dibace.net/hepsi-hikaye/um...
YAĞCI BACI
Üç dört ayda bir mahallemize gelir, evlerden zeytinyağı, ekmek ve incir gibi yiyecekler isterdi. Mahallenin yaşlı kadınları ona Yağcı Bacı derlerdi. Bizim eve uğradığında ona en fazla yakınlık gösteren annemdi. Ne zaman kapıya dikilip bir şeyler istemeye gelse onu eli boş çevirmek istemezdi. dibace.net/hepsi-hikaye/ya...
BEYAZ KATLİAM Ne zaman sorsalar Hallerini hatırlarını Vakit öldürüyoruz Diyorlar soranlara O zaman ben de Eyvah diyorum onlara Vakit öldürmekle Başlamışlar katliama İstediğiniz kadar Size masum desin Haylaz şahitleriniz Vakit öldürdünüz mü Beyaz katillersiniz Mesut ÖZÜNLÜ
Hep şanlı geçmiş Deyip duruyorsun Bırak artık Dünün düğünlerini Geçmişten çok Gelecek gerek sana Asıl şimdi sen Ne yapıyorsun! Nasıl bir uğraşla Geçiriyorsun günlerini İşte onu anlat Kardeşim bana Mesut ÖZÜNLÜ, Şimdiye Gelmek, 2013
Yalnız insanlar boğulmaz susuzluktan Göller de boğulur Gemiler de Balıklar da Zavallı yalnızlığım! Bir türlü boğamadım seni Milyonların aktığı kalabalıklarda Mesut ÖZÜNLÜ, Bir Yalnızlık Sızısı, 2007
Eleştiri tövbe gibidir. İnsanları empatiye, yanlışlardan temizlenmeye, bireyi ve toplumu kendisine çeki düzen vermeye götürür. Eleştiri kültürü gelişmemiş kişi veya toplumlar içe kapanık, geri ve kifayetsizdirler. Büyüme ve kalkınma hızı itibariyle yetersiz ve düşük oldukları halde hep büyüklenir ve kendilerini üstün görürler. Bu yüzden gerçek anlamda büyük olamazlar. Sadece büyük çelişkiler içerisinde bocalar dururlar.
Reklam
Boş bakmamalı insan Gözleri dolu olmalı Göl gözlü çocuklara bakmalı Göller de ağlar gözler gibi Bunu Unutmamalı Özlerin gözleri ıslaksa dur Bir insanın yüzünü Tuzlu sular öpüyordur Ama ne zaman ki Bir gölün gözleri kurudur O zaman bil ki O göl ağlıyordur Mesut ÖZÜNLÜ, Göller ve Gözler şiiri, 2020.
ÜZER BENİ DOSTUM Kurumuş bir dal Kadim bir yıla ait nal Göl kıyısına terk edilmiş sandal Suyu sızım sızım akan dargın bir çeşme Hurdacıda gördüğüm her nesne Üzer beni hep dostum Üzer nedense Eski fotoğraflar Küf kokan tozlu raflar Bir ormanda üşüyen yoluk tüyler Dağların göğsüne sokulmuş uzak köyler Hiç kimsesi olmayan eski evler Ne zaman bana denk gelse Üzer beni hep dostum Üzer nedense Mesut ÖZÜNLÜ
Müslüman topluluklar, şu beş şeyi içselleştirmeden kalkınamazlar; sadece aklı ve bilimi rehber edinmek, kadını öteleyip pasifize etmemek bilakis sosyalleştirmek, dini siyasileştirmemek veya siyaseti dinleştirmemek, kula kulluk körlüğüne son verip beyinleri özgürleştirmek, çok çalışmak üretmek ve üretmek... Biz Buyuz / Şark'ın Kritiği, Mesut ÖZÜNLÜ
HÜZNÜ HAZAN Hayat çok kısa Demişlerdi bize Az önce girerken On dokuza Masal gibi dinlemiş Şaka sanmıştık Kulaç kulaç attık Gençliği havuza Bir dalıp çıktık Yaşlanmıştık… Kara sular iniyordu Ayağımıza… Mesut ÖZÜNLÜ
DERİN DENGE
Bir masa Dört ayaklı Olmasa Her yokluk Bir varlıkla Dolmasa