Sanki beynim zonkluyor, katı demirin içinde. Evet, çelikten bir kafatasım var benim. Öyle bir kafatası ki, insanın beynine vurulan bu savaşta, bana miğfer gerekli değil.
Sayfa 227 - Yapı Kredi Yayınları Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar DizisiKitabı okudu
Yağmur sinmiş toprağa
usulca geceden
su içiyor göçmen kuş
ölü bir askerin
ters dönmüş miğferinden
Çok yaşamayı diliyor
siperlerin içinde
birbirine askerler
hapşırık sesi
beklemeden
Korkulacak bir şey
olmazdı gözlerinde
belki ölmek
onca silah sesinden
kaçmasaydı kuş
telaşlı ve ürkek
... Atatürk, siperlerin içinde dahi her zaman grand tuvalet, pantolonu ve ceketi ütülü, çok temiz şekilde, çizmeleri pırıl pırıl dolaşır. Kafasında miğfer, her zaman aynı nizamilikte giyinir. Her gün bir kovayla duş alan bir komutandır. Bunun asker üzerinde muazzam bir etkisi vardır. Asker perişan bir adam değil, grand tuvalet bir adam görmektedir.
Ben zırh giymiştim, fakat kemer bağlamamış ve (199 a) miğfer giymemiştim. Birkaç defa: - "Hey Dost, bey Dost" - diye bağırdım. Ahmed Yusuf da bağırdı. Beni soğuk ve kardan yanmış olduğum için mi tanımadı,
yoksa muharebe telâşından mı idi, hiç çekinmeksizin, çıplak koluma bir kılıç indirdi.
Tanrı inayetinden,
kıl kadar tesir etmedi.
Her ne kadar kılıç dünyayı yerinden oynatabilirse de, tanrının izni olmadıkça, bir damar bile kesemez.
Ben şu du'ayı okumuştum; yüce Tanrının bu zararı def ve gelen belâyı ref'etmesi, onun tesiri idi. O dua şudur:
Ey Tanrı, sen benim rabbimsin.
Senden başka ilah yoktur. Sana tevekkül ettim.
Sen büyük arşın rabbisin. Tanrı ne isterse, olur ve ne istemezse, olmaz; hiçbir kudret ve kuvvet mevcut değildir ve bunların hepsi büyük ve yüce Tanrı’nın elindedir.
Bil ki, Tanrı her şeye kadirdir;
Tanrı her şeyi ilmi ve yüce Tanrının ile ibata etmiş ve her şeyi adedi ile saymıştır. Ey Tanrı , ben kendimin kötülüğünden, ve benden başkaların kötülüğünden ve pençemin yakaladığı bütün hayvanların kötülüğünden sana sığınıyorum.
Sen büyük arşın rabbisin.
düşer, Varlık, senin de yüzündeki
o ipekten, kumdan peçe;
o ateşten, buzdan miğfer.
ve bilinmez, bilinemez,
sanki bir rüzgar eser
ve bellekte sayfaları çevirir,
külleri tutuşturur;
Hem sonra kilise dışındakilerin hepsi de cehennemlik değil ya. İstesem ben de… örneğin… dil bilgini ya da filozof olabilirdim. Elimden tabletler eksik olmaz, çevrem gençlerle dolar, kapımda bir defne çelengi asılı dururdu.
Ama fazla gurur vardır bu şereflerde. Asker olmak daha iyi idi. Sağlamdım, gözüm pekti; mancınıkların ipini gerebilirdim; karanlık ormanlardan geçebilirdim, başımda miğfer, yanan şehirler içine dalabilirdim!.. Paramla bir köprüde ücret toplama işini satın almama da hiçbir engel yoktu, türlü hikâyeler öğrenirdim onlardan, bavullarını açar, türlü garip nesneler gösterirlerdi bana…
Hunların Roma ve Cermen âlemine karşı bu ani hücumu ile husule gelen korku ve dehşet hissi Ammien Marcellin ve Jornandès tarafından pek güzel nakl ve ifade olunmuştur.
Ammien şöyle yazmaktadır: "Hunlar vahşet ve barbarlık hususunda her türlü tasavvurun üstündedir. Sakal çıkmasına mani olmak için çocuklarının yanaklarına yaralar açarlar. Büyük
Babaların en büyük göreviydi bu: hayatta canı ne kadar acırsa acısın onu miğfer kadar sağlam olan yüreğinin derinliklerine saklamak. Bunu "diğer" tüm babalardan öğrenmiştim.
...Rasyonel öğede de hüzün arayan bir şair.
Yarın ne olacak? Yapar, yapmaz.
Bugüne dek yazdıkları yeter bence.
...O matara, o miğfer,
o su, o güvercin...
Daha ne diyeyim...
Zarı atıyorum.
Cemal Süreya
Davete icabet edip uzun yolları kat' ile memleketine girdik; fakat sen meydanda görünmüyorsun. Pâdişahların ellerindeki memleket onların nikâhlısı gibidir; erkek ve yiğit olanlar kendisinden başkasının ona elini dokundurtmazlar; halbuki bunca gündür askerimle memleketine girip yürüyorum, hâlâ senden bir haber yok. Seni korkutmamak için askerimden kırk bin kişiyi ayırıp Sivasla Kayseri arasında bıraktım; hasma mürüvvet ancak bu kadar olur. Bundan sonra da saklanıp gözükmezsen erkeklik sana haramdır, miğfer yerine yaşmak ve zırh yerine çadır (çarşaf) ihtiyar eyleyip serdarlık ve şahlık sevdasından vaz geçesin.