“Zaten biz acı çeken ölümlüler ayaklarımızı
mutluluğun üzerine hiç tamamen basamadık.
Her seferinde acı bir keder neşemizi kaçırır.”
-Rodoslu Apollonios
1. Giriş:
Bu yazı direkt olarak bir inceleme yazısı değildir. Antik Çağ’ın önemli yapıtlarından Argonautika hakkında bir akademik makale çalışmasıdır. Ve elbette yalnızca kitap hakkında
Milletçilik denildiğinde Türk’ü de, Fransız’ı da, İngiliz’i de Amerikalısı da mangalda kül bırakmaz. Çünkü hepsi alnına yapıştırılmış bir bayrakla doğmuştur dünyaya. Sonra da ülkesinin politikalarına göre şekillenir hayatı, hayalleri, kariyeri. Okuduğu kitapların bile ülkesinde basılıp basılamayacağına ülkesinin hükümeti karar verir.
Dünya
Osmanlıca bir lisan değil, bir bürokratik jargondur. Çok hoş bir bürokratik dil olduğu kesindir. Bütün imparatorlukların böyle bir bürokrasi jargonu vardır. Sokaktaki insanın bilmeyeceği veya herhangi bir okumuşun yazamayacağı şekilde yazar ve konuşurlar.
"Harf devrimini yaptık, Osmanlıcayı öldürdük" gibi sloganların anlamı yoktur. Çünkü bunlar zaten çok kimsenin bilemeyeceği, kullanamayacağı bir jargondu, ama hiç şüphesiz o kültürün dili ve zenginliğidir. Yaşatılması için yapılacak tek şey vardır, sızlanmayı bırakıp hiç değilse ilgili uzmanların ötesinde, herkesin değil ama ilgilenenlerin okuyup öğrenmesi çalışması gerekir.
Latin harflerini sadece Türkçenin imlasına ve ses uyumuna uygun olduğu için benimsedik; yoksa bazılarının ifade ettiği gibi bir medeniyet değişimi ve savaşı değildir. Alfabe ile milliyetçilik olamaz. Zaten bu alfabenin sahibi olan Romalılar da artık yaşamıyor.
Hayatım boyunca kimseye sempatik görünmek için belli başlı olguların arkasına sığınmadım. Düşüncelerim ve duygularım bana neyi söylüyorsa onu yaşamaya çalıştım. Tabii bunu yaparken de kimseye bir saygısızlıkta bulunmamaya gayret gösterdim. Çünkü her düşünceni her yerde söyleyemezsin. Söylediğin şey doğru olsa bile birileri duyduğunda kırılabilir.
Eğitim sistemimizin ve sistemin sorgulamayı öğretmeyen öğretmenlerimizin ürünleri olarak yetişen yetişkinler tarafından öğretmenlerimiz yok sayılıyor, asağılanıyor ya da şiddete maruz kalarak öldürülüyor. Eskiden çocuklarını teslim eden, "eti senin kemiği bizim" felsefesiyle öğretmeni kutsal sayan, "öğretmen bugün kulağımı
İlber Ortaylı, Avusturya da doğmuş ve Türk Tarihini çekicilik açısından arşa taşımış bir yazar, akademisyendir. Doktora danışmanı da yine bir başka tarih efsanesi
Halil İnalcık dır. Anne ve babasından dolayı İlber Hoca ya Kırım Türk ü demek yerinde olacaktır. İki yaşında iken Türkiye ye göçmüştür hocamız. Topkapı Sarayında müze müdürlüğü yapmıştır. İleri
Yine tadı damağımda kalan bir roman okudum.
Kitabı ilk elime aldığımda kapağını uzun uzun inceledim ama bir türlü anlamlandıramadım. Tabii ne karakterlerden ne de hikayeden haberdardım.
Taa ki şu satırları okuyana kadar;
"Firuz, onun saç örgülerini iki idam ipine benzetti. Uçlarından kendi ile dostunun cansız bedenleri
+ Dışa bağımlı mıyız?
- Yok canım! Ne bağımlılığı? Onlar bize bağımlı. Bizimkisi dudak tiryakiliği.
Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.
/Başbuğ Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Çocuklarınızı Padişahçı değil Milliyetçi yetiştiriniz.
/Başbuğ Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Bu millet