Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Seyr ihtişâmı...
Yine buldum bir güzel nahif görsel, yasladım başımı özüne, seyrediyorum zarif ihtişâmını... Dem bu demdir diyor bir yân, bir yan da hafif bir tını ; 'Halk içre bir âyineyim herkes bakar bir ân görür...' diyerek eşlik ediyor rûhuma... Özümsemenin en özü neredeyse orada kalakaldım, öyle ki güzellikten, şenlikten minicik kıpırtılar dahi uçuverecekmiş gibi sanıp kıpırdayamıyorum... Bıraktım âlemin efsûnî yanına... Bir yerden sonra her şey kendi ahvâlinde kıpırdayıp âlemlerle buluşuyor, sen ise sadece seyr âlemindesin.... Güzellikten yığılıp kalmış, kıyışık bir tebessüm ile... 'Her şeyin cânlı olduğu şu âlem de...' deyip sekînete bürünüyor rûhum... Oysa ne çok şey var yazılacak... Âlenîlik buraya kadar, gerisi sır ahvâlinde...
Derinlik Sarhoşluğu
"Minicik bir acı hatırlatıyor benliğime kalbimin varlığını. İyi olanlardan o kadar yoksun. Bitap kalındı zamanla olanlardan."
Melek Zehra Balcı
Melek Zehra Balcı
Şair Masası
Şair Masası
Reklam
Minicik bir sarsıntı da bile darmadağın olan hidiba gibiyim!
Bir Serçem Var
Bir serçem on yaşında Gelir durur başımda O ruhuma ferahlık verir Hem yazımda hem kışımda Ben kitap okurum o bakar Koklarım mis gibi kokar Kız oğlan evlenip gitti Şimdi evde bu küçük var Sevgisi büyük kendi minicik Söylendiğimde öter cik cik Yavaş yavaş yaşlanıyorum Limandan kalkar gemicik Eşim kuşum kitaplarım Ben onlarla bahtiyarım Ara sıra arar hal hatır eder Can parçam torunlarım 2 Mayıs 2024
Birinin hayatına, birinin üzüntüsüne, birinin mutluluğuna, birinin ruhuna, birinin eline, yüzüne, yüreğine, bazen söz, bazen göz, çoğu zaman kalbinizle minicik de olsa, tüm samimiyetinizle dokunun...🪴
Bir çocuk geliyor ve dokunuyor bir köşeye. Sonra renkleniyor her yer kasvete inat. Gri gökyüzü, yağmurlu hava, ıslak kaldırım taşları... Rengarenk oluveriyor minicik ellerin, sıcacık yüreğin dokunuşuyla.
Reklam
"Sen Yabanmersini, sen bugüne kadar olan ömrümde, yaşama ve yaşamaya dair unuttuğum ne varsa hepsini bana teker teker hatırlatıyorsun. Sen Yabanmersini, minicik bir yıldız tozu kadar sihirli ve özelsin! Sen yaşamla dolusun ve parlıyorsun."
Ehline denk düşmeyen her şey ölür...
Kaktüsler çiçek açar🌼🌼 Toprağına denk düşen tohum filizlenir. Suyunu vermediğin çiçeğin kuruduğu gibi,çok su verdiğin çiçekler de içten çürür.. Sen kendi bahçeni kurmazsan ,bahar gelmez,Kimse çiçek ekmez bahçene... İnsan da böyle değil mi? Kötüler düzelir bazen zamanla sevgiyle. Ehline denk düşen gönüller mutlu olur yesermez mi aşkları Özünde
İhtişam âlemi...
Rûhum şöyle görsellerin müptelâsı, yaslayıp başımı öylece izleyebilirim ve izlerken bu kez görsel okuma şöleninde kayboluyorum... Üstelik yaklaşık bir hafta öncesi karşılaştığım bu görselin rûhumun güzellikten baş döndürmesinden daha bugün karşısına geçebildim birkaç kelâm adına... Her açtığımda kalbim titriyordu incecik... Âlemler açılıyor zirâ detay efsûnunda... Görüntüler sese, sesler görüntüye dönüştükçe kıpır kıpırlıktan uçuyorum... İncecik dallar, uçuş uçuş yaprakların salınımı, minicik minicik pencereler güzelliği, çit derûnîliği... Ok işaretinden bir baca ve belli belirsiz hemhâlleşme eşliğinde bir duman grisi... Kahverenginin belirginlik muştular saçışı peki... ...ve huzur kokan sadelik... ... Çokça bu görsellerde yaşıyor rûhum; kapıyı aralıyor, içeriye giriyor, sıcaklığı hissediyor ve ev kokusunu özümsüyorum tahayyüler âleminde... Dalların hışırtılı sesleriyle, sobanın yanma sesi birbirine karışıyor usulca... Yerimi alıyorum pencere kenarında ve ihtişam âlemini seyrediyorum iliklerime değin...
Kuşların evlerde kafeslerde yaşaması kalbimi incitiyor... Bu duyguyla uyandım bu sabah. Neden ağaçlarda özgürce uçan kuşları minicik kafeslere hapsettik? Kedileri evcilleştirip sokaklarda açlığa niçin terkettik? İnsanoğlu kendin başka canlıların yaşam alanına saygı duymayı ne zaman ögrenecek?
Reklam
Lakırdı
Tarih anlatısıyla yükselmek, bir diğer değişle terakki edebilmek mümkün müdür? Yanıtının peşine düşmeyeceğim. Mümkünatını kenara bırakayım, buna ikna olunduğunu, bunun afiyetle yutulduğunu belirteyim. "Yalan yazan tarih" hayreti muciptir mesela. İkna olunuşun bir başka neticesi de anma günlerinin tatile dönüşmesi. Sanırım tüm anma günleri, matem günleri, bayramlar, kutlamalar, kurtuluş günleri, tarihi bahis konusu yapmanın geleceğin anahtarı olduğuna, gelecekte var olabilmeye dair ön kabulle gündeme girdi. Milli (resmî) bayramları, bayramdan saymayanlarla, Ramazan ve Kurban'a yabancı kalmayı tercih edenlerin buluştuğu ortak payda tatil. Çalışma düşüncesine sanırım sadece tatili hayal ederek tahammül edebiliyor tüyük Bürk milleti. İmparatorluk bakiyesi dövletin, tabiatına (modern Türk Cumhuriyeti) muarız hökümetlerce yönetilmeye başlandığı çağlardan evvel (aşağı yukarı 12 Eylül öncesine işaret ediyorum), laikliğin üzerine titrediği çağlarda bile, dini bayramlardan tatil çıkarılabilmiş. Yani tatil için, dinsel olmayan devlet, lâ-dinîliğe ara vermiş, biraz dinsel olmuş. (Burada elbette Türk tipi laikliğin, yoğunluğu büyük oranda azaltılmış, kıvamı seyreltilmiş Fransız laikliği olduğunu hatırlamak gerekir çünkü giyotinlerin meşalelerle parlamadığı yerde anayasanın kıymeti, gazetelerin, biriktirilen kuponlar karşılığında dağıttığı yemek kitabından hallicedir.) Tatili bu kadar seviyor olmamızdan ötürü, 60'larda gastarbeiter olmuş olabiliriz. Neticede tatil özgürlükse, arbeit macht frei.
Küçük ayrıntılar büyük duygular...
Yıllarca hayalini kurup aslına aniden sahip olmak temkin oluşturuyor. O yıllar birkaç saatin içinde tuzla buz olabilir. Minicik bir umursamaz bakış, sıradan bir oyalama veya günlük bir erteleme yüzünden zeminimiz kayabilir. Her şey filmlerdeki gibi olmalı artık. hayallerdeki senaryoya gerçeğin müdahalesi her şeyi mahvedebilir. trtdinle.com/show/az-gider-u...
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.