Büyüleyici metropol alacakaranlığında beni ele geçiren bir yalnızlık duyardım bazen ve başkalarının da; gecenin ve yaşamın en dokunaklı anlarını boşa geçiren, lokantada tek başına yenecek akşam yemeğinin saatini beklerken vitrinlerin önünde aylakça oyalanan zavallı genç memurların da içlerinde bu duyguyu taşıdıklarını hissederdim.
Bir akşamın, sürekli hayal kırıklığıyla sonuçlanan beklentiler ya da anın kendisine özgü, katıksız gerginlikteki dehşeti içinde, telaşla aşamadan aşamaya geçtiği Batıdakinden keskin biçimde farklı bir durumdu bu.