Odada iki tane sinek var. Birisi uslu ve sessiz. Diğeri başımın etini yiyor. İki de bir çıplak tenime konuyor. Uyuz oluyorum. Bi kitap okutturmadı. Sikecem şimdi belası.
Gazeteleri hep tersten okumaya alıştım yurtta. Ne de olsa o yaşlarda anladığım tek şey futbol haberleri idi. Bu alışkanlığım büyüyünce de devam etti. Büyüyünce daha başka şeyleri de anladığımı düşünüyorum ama alışmış kudurmuştan beterdi bir defa. Bugün elime bir dergi aldım. Onu da sondan okumaya başladım. Balık baştan kokardı ama nedense ben sonucun nereye vardığını görmek istiyordum. Genelde heyecanla başlanan işlerin kalite değeri sonlarının nasıl olduğuna dair ipuçları ile belli olur. Derinlikli bir alt yapıya sahipse sonu halen diri ve capcanlıdır. Ağacın meyvesi gibi. Meyve yoksa kök ve gövdesi de çürüktür. Yani ben direk meyveye odaklanmış durumdayım.
İyi dostlara sahip olmak hayattaki en güzel ve değerli şeylerin başında geliyor. Dostsuz olmak da hayattaki en zor durumlardan bir tanesi. Hemen herkesle dost olunamaz bunu hepimiz biliriz. Bazı dostluklar Allah vergisidir. Karşınıza sizin bir iradeniz olmadan çıkıvermiş kişilerle olur. Bazıları çaba gerektirir. İlgi, saygı, empati..
Dünyada hiçbir insan kalmasa idi kendimizden başka kimi dost edinecektik? Mesela Hz. Adem kimi dost edinmişti?
Dost istersen Allah yeter. O dost ise herşey dosttur diyordu bir İslam Alimi Said Nursi. Ne demek bu? Mesela güneşle dostluk edebildik mi? Çiçekle, böcekle dostluğumuz oldu mu? Annemizle, babamızla, kardeşlerimizle, akrabalarımızla, dünya ile nasıl dostuz? Bir dostluğumuz var mı?
Duygu durum bozukluğu.. Duygularından emin olamamak.. Bunu yaşıyorum uzun zamandır. Son zamanlarda daha da arttı bu. Çok ani kararlar almakla karar alamamak arasında gidip geliyorum.
Günaydın,” dedi Küçük Prens.
“Günaydın,” dedi satıcı.
Susuzluk giderici haplar satan bir adamdı bu.Haftada bir hap içtiniz mi artık içecek bir şey aramıyordunuz.
“Bunları neden satıyorsun?” diye sordu Küçük Prens.
“Zamanın boş yere harcanmasını önlemek için. Uzmanların hesabına göre bu haplar alınınca haftada elli üç dakika kazanılıyor.”
“Peki, bu elli üç dakikada ne yapacağız?”
“Canın ne isterse.”
“Keyfimce harcayacak elli üç dakikam olsaydı ağır ağır bir çeşmeye doğru yürürdüm,” dedi Küçük Prens.
Bir karar aldım. Bana zarar veren şeyleri tek tek bırakmaya. Hergün bir şey belirleyip onu yapmamaya çalışıyorum. Başarabilecek miyim? Ömrüm yetecek mi? Deniyorum ve bu yola çıktım.