..."Dr. Shevek, sizin toplumunuzda kadınlara aynen erkeklere olduğu gibi davranıldığı doğru mu?" "Bu malzeme ziyanı olurdu", dedi Shevek gülerek, sonra fikrin gülünçlüğünü düşünerek bir kahkaha daha attı. Doktor duraladı - herhalde beynindeki engellerden birinin etrafından dolanıyordu- sonra telaşla, "Hayır, hayır,"
Sayfa 23
BİR ZAMAN YOLCUSU: SELİM PUSAT (RUH ADAM ROMANI) Ruh Adam, Atsız'ın tarihî romanlarına göre hayli değişiktir; bir tür post modern romandır. Bu sebeple romanı incelerken biz de farklı bir yol izlemeyi tercih ettik. Selim Pusat'ın ve Romanın Hikâyesi: Selim Pusat adını ilk defa 08 Haziran 1951 tarihinde, Orkun dergisinin 36. sayısında
Reklam
"Pekâlâ, evlat; söyle bakalım, Gerçeğisöyletme ilacı hakkında ne biliyorsun?" "Yalanları fark etme yeteneğini artırmakta kullanılır," dedi Paul. "Annem söylemişti." "Gerçektransına giren birini gördün mü hiç?" Paul başını iki yana salladı. "Hayır." Yaşlı kadın, "Tehlikeli bir ilaçtır ama içgörüyü güçlendirir," dedi. "Bir Gerçeğisöyleten, o ilacın lütfu sayesinde belleğindeki... Bedensel belleğindeki pek çok yere bakabilir. Geçmişe ait birçok koridora bakabiliriz... Ama sadece kadınlara ait olanlara." Sesi biraz hüzünlendi. "Bununla birlikte, hiçbir Gerçeğisöyleten'in göremediği bir yer var. Orası bizi itiyor, dehşete düşürüyor. Denir ki, günün birinde bir erkek çıkıp ilacın lütfu sayesinde kendi iç gözünü bulacak. Bizim bakamadığımız yere... Hem dişil hem eril geçmişlere bakacak." "Kuisatz Haderah'ınız mı?" "Evet, aynı anda birçok yerde olabilen kişi: Kuisatz Haderah. Pek çok erkek bu ilacı denedi... Öyle çok ki; ama hiçbiri başaramadı." "Hepsi de deneyip başarısız mı oldu?" "Yo, hayır." Yaşlı kadın başını iki yana salladı. "Deneyip öldüler."
Romanın Macerası: Bozkurtların Ölümü Atsız'ın, tarihin tozlu sayfalarından çıkardığı Kür Şad'ın hikâyesidir. 639 yılında Çin sarayını basan 41 yiğidin hikâyesini Atsız Fransız kaynaklarından, muhtemelen Hüseyin Cahit'in De Guignes tercümesinden, daha üniversite yıllarında okumuş olmalıdır. Çin kaynaklarında Cie-şı-şuay olarak geçen
TOZLU SAHİFELERDEN ÇIKIP YÜREKLERE YERLEŞEN KAHRAMAN: KÜR ŞAD (BOZKURTLARIN ÖLÜMÜ) Olay Örgüsü İncelemeye geçmeden önce romanın genişçe bir özetini vermek faydalı olacaktır. Olay 621 yılında, bir yaz gecesi başlar. Yüzbaşı Işbara Alp'ın buyruğundaki Gök Türk erleri bozkırda uyumaya çalışmaktadırlar. Ertesi gün Çin'e akın
“Gerçekten gittim mi? Evet dersem yalan olur. Başka memleketlerde, başka limanlarda buldum kendimi, başka şehirlerden geçtim gerçi bu şehir de, ötekiler de aslında dünyanın hiçbir şehriydi. Gidenin manzara değil de ben olduğuma; başka diyarlardaki o ülkelerin beni değil, benim onları kat ettiğime yemin et deseler hayır, edemem. Ben ki hayatın ne olduğunu bile bilmezken, ben mi onu yaşıyorum yoksa o mu beni (“yaşamak” fiili hayatla dolduğunda kazandığı anlamda), bunu bile ayırt edemezken yemin edecek değilim herhangi bir şeye.”
Reklam
Bu soruyu hayretle karşılayıp; "Ben seni kıskanmıyorum, sa­ na güveniyorum," derdi.Başlarda çok üzerinde durmadım. Çevremde çok sevdi­ ğim, kimi zaman bana kardeş kimi zaman da abi olan iki tane erkek arkadaşım var. Onlar eski sevgilimin arkadaşla­rı değildi ve, "Sevgilin bizi kıskanmıyor mu?" diye soruyor­ lardı. Ben de hayır kıskanmıyor dediğimde sevgilimin be­ ni sevmediğini söylerlerdi. "Seven insan kıskanır" klişesi varya... Onu deyip, "Normal değil bu. Bu çocuğun seni sev­diğine emin misin?" diye irdeliyorlardı. Onlar da beni ko­rumaya çalışıyorlardı kendi algı çerçevelerinde, bu sebeple onlara hiç kızmadım. Ne var ki sürekli duyunca içime kurt düştü.Eski sevgilime bir gün sordum: "Tamam sen bana güveni­yorsun. Çevremde arkadaş diye görüştüğüm biri ya benden hoşlanırsa. O zaman da mı kıskanmazsın?"Verdiği cevap şu oldu: "Olabilir. Sen ona gerekli cevabı verirsin. Senin nasıl davranacağını biliyorum, en azındantahmin ediyorum. Dolayısıyla kıskanmamı gerektirecek birdurum yok."Hiçbir şey diyemedim. Öylece baktım. Bildiğim, öğrendi­ğim kalıptan ayrı bir şeydi bu dediği. Bir yanım evet haklı derken; diğer yanım yine de kıskansa iyi olur diyordu. Hocam kitaplarınızda bahsediyorsunuz ya Korku Kültürüdiye. Ben ve arkadaşlarım Korku Kültürü'nün bizde oluş­ turduğu kalıba göre düşünüyorduk. Sevgilimse o KorkuKültürü'nde değildi. Tabi ben bunu çok sonra fark ettim. Konuşarak ayaldik.Birbirimizi kırmadan, kavgalar etmeden, birbirimizi anla­ yarak ayrıldık. Sebep ise farklı yaşam danslarımız vardı veuyum sağlayamadık birbirimize.
… Portuga iyice uzandı, yeleğini yastık niyetine ağacın köklerinden birinin üstüne serip konuştu: “Şimdi biraz kestirebiliriz.” “İyi de ben uyumak istemiyorum ki.” “Olsun. Seni başıboş bırakacak değilim, afacansın malum.” Elini göğsüme koyarak beni tutsak etti. Uzun süre ağacın dalları arasından geçip giden bulutları izledik. Beklediğim an
"Bir şeyler yedin mi?" diye sordu Kumru. "Hayır, sen yemişsindir umarım." "Seni bekledim.'' dedi Kumru, "Ne istersin, ne yiyelim?" Uraz başını kaldırıp caddeye söylece bir bakıverdi ve düşüncesizce konuştu. "Kumru." dedi. Kumru başını çevirip şaşkınlıkla Uraz'a baktı. "Efendim?" dedi. "Kumru," diye tekrar etti Uraz dalgınlıkla yürümeye devam ederken, "Kumru yiyebilirim ben." Tam o an kurduğu cümlenin içindeki kelime oyunu kafasına dank etti ve kendisini tutamayıp gülerek Kumru'ya döndü. Kumru da kendisini tutamadı ve gülmemek için dudaklarını birbirine bastırmak zorunda kaldı. "Özür dilerim!" dedi Uraz gülerek, "Yemin ederim ismini düşünerek söylemedim! Şuradaki kafenin önündeki tabelayı okudum. "Ayvalık Tostu ve Kumru" yazısını görünce canım kumru çekti. Öyle söyleyiverdim.'' "Peki!" dedi Kumru, "O zaman ben Ayvalık tostu yerim, sen de kumru mu yiyeceksin?" "Sana ayıp olmayacaksa evet." dedi Uraz. Gülüşerek yolun karşısına geçtiler. "Bir de çay içelim,'' diyordu Kumru kafeye doğru yürürken, "Canım o kadar çay çekti ki!"
O esnada, etraf trenin tünele girdiği zamankine benzer şekilde bir gümbürtüyle zifiri karanlığa gömüldü. Yüz yüze olduğu Tsubakiyama'nın bembeyaz yüzü birden kayboldu. "Bu da neydi?" Kıdemli'nin sesiydi. "Yeni tür bir bombaydı. Hiroşima'daki gibi." Şiro'nun sesiydi. Kıdemli, "Hayır, güneş patlamış olamaz mı?" diye sordu. "Evet, belki öyle olabilir. Sıcaklık aniden düştü." Şiro düşüne düşüne konuşuyordu. "Güneş patladıysa eğer dünyaya ne olur?" Hemşire Tsubakiyama ağladı ağlayacak bir sesle sordu. "Dünyanın sonu gelir." Kıdemli, bitkin bir şekilde cevap verdi. Herkes sessizce bekledi ancak etraf aydınlanmadı. Bir dakika geçti. Saatin tik tak sesleri karanlığın içinde unutulmazdı. "O hâlde, öğle yemeğine ne dersiniz?" Şiro'ydu bu. "Az önce hepsini yedim. Seninki duruyor mu?" Kıdemli, bu hayattan ayrılırken bir lokma bir şeyler yemek istiyor gibiydi. "Duruyor. Ölmeden paylaşıp yiyelim."
Sayfa 22 - İthaki Yayınları
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.