"- İçmezsen ölümü gör Müjgan. + Aa, sen iyice delirdin Müzeyyen, şimdi çağırırım bak hemşireyi. - Bak sana da yakıyorum, ölür giderim görürsün. + İyi ver, kör olasıca. Müjgan bir yandan içine çekti bir yandan öksürdü, ben bir yandan üfledim bir yandan güldüm. Bu Müjgan'ın ilk filtreli suçu oldu. Ve bu birlikte içtiğimiz ilk sigara, belki de son sigaramızdı."
Sayfa 132 - Müzeyyen GünerKitabı okudu
"Müjgan ve Fikret vardı sonra. Bizim dostlarımız. Ne masalar kurar, ne sohbetler ederdik. Çok severdin sen Fikret Bey'i. Ben seni ikna edemezdim bazen. Dik başlıydın ama Fikret Bey söyleyince dayanamaz yapardın. Biz de seninle iki iyi dosttuk. Niye gittin Mazhar Bey? Niye tek bıraktın beni?"
Sayfa 72 - Müzeyyen GünerKitabı okudu
Reklam
:D
-Arabistan'daki on aylık süreç nasıl geçti? Ders verdim, kızlara ayrı, erkeklere ayrı. Kızların okulu başkaydı. İslam Miıparisi tarihi ile Modern İslam Mimari­si'ni anlatıyordum. Orada komik şeyler oluyordu bazen. -Nasıl? Erkek hocaların kız öğrencileri görmemesi gerekiyordu. Öğrenciler hocayı görebiliyor ama erkek hoca "şeytanları" göremeyecek... Görmemesi için araya cam bir pano koymuş­lar. Kızlar seni seyrediyorlar ders verirken, ama sen onları görmüyorsun... -Ve boşluğa ders anlatıyorsun... Cama bakarak, kendini seyrederek ders anlatıyorsun. -Çok komik. O gerçekten ilkeldi. Neyse, ben öyle bir müddet anlattım... Bir gün içerden hiç ses seda gelmiyordu. "Bu nasıl olur" diye bir iskemlenin üstüne çıkıp baktım, "Niye ses çı­karmıyorlar" diye. Hiç kimse yoktu.
Sayfa 256 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları - II. Baskı: Ocak 2008 •DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: Zor Yıllar ve Doğan AbiKitabı okudu
Evvela cevap vermek istemedim. Fakat, o, ısrar edince gözlerimi kaçırarak: —Müjgan yanılsaydı böyle olmazdı ki, dedim. —Böyle ne demek? Yani benim nişanlım mı? Gözlerimi kapayarak üst üste başımı salladım. —Feridem! Bir küçük feryada benzeyen bu ses hala kuşağındadır. —Beni, bu dakika içinde o kadar mesut ettin ki, ölürken aklıma gelirse ağlayacağım. Öyle yüzüme bakma. Sen daha pek küçüksün. Mü kim değil, öyle şeyleri anlayamazsın. Hepsini unuttum artık. Kamran, bileklerimi tutmuştu. Onları geri çekmedim. Fakat hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Bu, böyle bir nöbetti ki Kamran adeta korktu. Aynı yollardan geriye dönerken ben hala ikide bir içimi çekiyor ve hıçkırıyordum. O artık bana elini dokundurmaya cesaret edemiyordu. Fakat, ben onun gönlünün rahat ettiğini anlıyor ve memnun oluyordum.
Sayfa 124Kitabı okudu
İri bir ağaç kökünde oturan Müjgân'ın yüzü deniz tarafına dönük olduğu için o bunun farkında olmamıştı. Ben de görmezlikten gelerek bir yarım çevirme hareketiyle vücudumu aynı istikamete çevirdim. Fakat hiçbir şey görmediğim, işitmediğim hâlde onun bize doğru geldiğini seziyor, ensemde hafif bir ürperti hissediyordum. Müjgân: - Ne o, sen birdenbire sustun, dedi ve başını çevirinceon, on beş adım ileride Kâmran'ı gördü.
Sayfa 95 - İnkılap YayınlarıKitabı okudu
"...Unesco 1967 yılında, Afganistan'da, bir YAZMA ESERLER SEMİNERİ düzenlemişti. Dünyanın birçok ülkelerinden gelen uzmanlar, başkent KABİL'de toplanmışlardı. On gün süren seminere, Türkiye adına da ben katılmıştım. Çalıştığımız binanın önünde, seminere katilan delegelerin mensub oldukları milletlerin bayrakları dalgalanıyordu. Afganistan'da,
Sayfa 61 - Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları
Reklam