Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İslam dünyasında yaşayan mirasyedi Müslümanlar olarak, Amerika ve Avrupa veya dünyanın başka yerlerinde, tırnaklarıyla kazıyarak İslam'ı keşfeden insanlara yardım eli uzatmak hiç aklımıza geldi mi? Yıldız Sarayı arşivinde yapılan son araştırmalar, Sultan Abdülhamid'in Amerika'daki Müslümanları desteklemek için el altından Muhammed Web isimli beyaz bir mühtediye para yardımı yaptığını göstermektedir. Muhammed Web, Osmanlının desteği ile New York'ta İslam'ı tanıtan kitaplar yazıp yayınlamış ve bir dergi çıkarmıştır. Ancak daha sonra Amerika'daki Müslümanlara İslam dünyasından el uzatan çıkmamıştır.
Kardeşlik duvarı
İşte Peygamberimiz bizi böyle bir duvara benzetiyor. Müslümanlar olarak, tek başına yalnız ve güçsüzken, bir araya geldiğimizde dimdik ve sımsıkı oluruz. Duvarım tuğlalarını birine yapıştıran harç da bizi kardeş yapam ve birbirimize sevdiren imanımızdır. Allah’a ve Peygamberine olan inancımız, kardeşlik duvarımızın da harcıdır.
Reklam
Müslümanların, Kur'âna hürmetlerinin sebebi; bu kitab pâyidâr oldukça, başka bir dinî rehbere arz-ı ihtiyaç etmeyeceklerini anlamalarıdır. Filhakîka, Kur'ânın fesâhat, belâğat ve nezâhet itibariyle mümtâziyeti, Müslümanları başka belâğat aramaktan vâreste kılmaktadır. Edebî dehâların ve yüksek şâirlerin, Kur'ân huzurunda eğildikleri bir vâkıadır. Kur'ânın, her gün daha fazla tecellî etmekte olan güzellikleri, her gün daha fazla anlaşılan fakat bitmeyen esrârı, şiir ve nesirde üstad olan Müslümanları, üslûbunun nezâhet ve ulviyeti huzurunda diz çökmeye mecbur etmektedir. Müslümanlar, Kur'ânı tâ rûz-u haşre kadar pâyidâr kalacak kıymet biçilmez bir hazine addeylerler ve onunla pek haklı olarak iftihar ederler. Müslümanlar, Kur'ânı, en fasîh sözlerle, en rakìk mânâlarla coşan bir nehre benzetirler. İşârât-ül İ'caz
Şeriat
Şeriat sözcüğünün sözlük anlamı "suya giden yol veya caddedir"dir. Dini anlamı ise Allah'a, dolayısıyla cennete götüren yoldur. Müslümanlar bu yolu izleyerek, şeriatı aile ilişkileri, suç ve ceza, miras, ticaret, toplumlar ve devletler arası ilişkiler için genel ve hukuki bir çerçeve olarak kullanıyorlar, böylece kendi dini değerlerine somut bir şekil veriyorlardı. İslam, genellikle İngilizceye "Islamic Law" (İslam hukuku) olarak tercüme edilen şeriat yoluyla, İslam toplumlarında kendisini ifade ediyordu.
Sayfa 217 - Mahya YayıncılıkKitabı okuyor
Okudukça yüreğime hançer saplanıyor...
Arapça konuşulan vilayetleri gezen Fransız seyyahlar gittikleri her yerde karşılaştıkları bağımsızlık isteklerine ve Türk düşmanlığına biraz da şaşkınlıkla tanık oluyorlardı. Fransız gezgin 1882'deki kaydında, "bağımsızlık istekleri her yere yayılmış. Müslümanlar gizli dernekler kurmuşlar ve ülkelerini yeniden yapılandırmak istiyorlar. Müslümanlar Hristiyanlarla uyum içindeler. Hikâyenin içinde olmayan tek unsur Türkler" ifadelerini kullanarak Türklerden ayrılma isteğinin ortaya çıkardığı işbirliğine dikkat çekiyordu. Diğer bir gezgin de "Her gittiğim yerde karşılaştığım ortak tek şey vardı: Türk nefreti" cümlesiyle Türklere duyulan nefreti yansıtmaktadır. Gittiği yerlerde İngiltere'ye büyük hayranlık beslendiğine ve İngiltere'nin kurtarıcı olarak beklendiğine şahit olan İngiliz casus Gertrude Bell de 19. yüzyılın ikinci yarısının Türk karşıtı atmosferini yansıtmaktadır.
Doktor Maurice (Moris), Le Parler Française Roman (Löparle Franses Roman) unvanlı gazetede Kur'an'ın Fransızca mütercimlerinden Selman Runah [Salomon Reinach]ın tenkidatına verdiği cevapta diyor ki: Kur'an nedir? Her tenkidin fevkinde bir fesahat ve belâgat mu'cizesidir. Kur'an'ın, üç yüz elli milyon
Sayfa 291 - PDF
Reklam
Tanzimat Hareketini Tahlil
Osmanlı Devleti'nin yenileşme ihtiyacı vardı. Müesseselerin tazelenmesi gerekliydi. Ancak Tanzimat bir yenileşme değil, kökten değişmeyi getiriyordu. Üstelik de bu değişim devletin dayandığı sisteme uymuyordu. Osmanlı Devleti dinî esaslara dayalıydı. Irk ve soy ayrılığı güdülmezdi. Irk yok, ümmet vardı. Devletin asıl sahibi olarak yalnızca Türkler değil, bütün Müslümanlar görülüyordu. Tanzimat'la bu görüş terk edildi. Bir süre sonra da "Türkçülük" ve "Turancılık" hareketleri başladı. Irklar ayrıldı. Bu da zamanla Osmanlı Devleti hâkimiyeti altında yüzyıllardır barış içinde yaşanmış olan ırklara "bağımsızlık" fikrini aşıladı. Ve Osmanlı Devleti kısa bir süre sonra parçalanmaya başladı...
Sayfa 414 - Nesil Yayınları, 15. Baskı, Nisan 2008Kitabı okuyor
Abdulaziz Bayındır kuruntuları
Meseleyi detaylandırıp ameliyat masasına yatırmıyorsunuz ama kalkıp: "Efendim Allah Kur'anı Kerim'de iki yerde iman edilmesi gereken şeyleri saymış, beş madde. Altıncısı olarak kader diye bir şey yok, bunu sonradan âlim dediğimiz insanlar ilave etmiş." diyorsunuz. Bu ne demek biliyor musunuz? "Yahudiler, Hristiyanlar nasıl kendi dinlerini, itikatlarını kendileri yazdı, Müslümanlar da kendi itikatlarını kendileri yazdı" demektir. "Peygambere, Allah'a iftira etti." demektir. Bu Ümmet bunları yaptıysa kıyameti beklememiz lazım. Bu din 1400 sene böyle hatalı, arızalı yaşandıysa -haşa ve kella- "Cenabı hakkın muradı din üzerinde tecelli edemedi, Peygamber Efendimizin vefatından hemen bir asır sonra ümmet yoldan çıktı. Allah ve Peygambere iftira etti, o zaman İslam diye bir din kalmadı demek lazım. Bu kocaman bir tarihi, tecrübeyi, varlığı, ümmeti inkâr etmek, yok saymak demek, bunları tahkir, takbih etmek demektir.
...Müslümanlar felsefe öğretimine şu akideyle başlıyorlar: "Hiçbir şey yoktur ki aksi söylenemesin. Gençlerin zihnini böyle çalıştırıyorlar; okulda ödev olarak, ileri atılan her iddiaya zıt bir fikir bulup ifade etme şartı koşuyorlar ki bu onlara hem düşünce ve hem de konuşmada büyük bir kabiliyet kazandırıyor. Lakin ortaya atılan her önermenin aksi ileri sürülünce, o zaman şüphe doğar ve insan bunlardan hangisinin doğru olduğunu bilemez. Halbuki şüphe ile rahat huzur yoktur; çünkü şüphe insanı daha esaslı bir araştırmaya, tetkik ve karşılaştırmaya sevk eder. Bu yüzden insanoğlunu huzura kavuşturan hakikat, iyi yürütülmek şartıyla bu tecrübeden doğar. (...) Görüyorsunuz ki bu öğretinin hiçbir eksiği yoktur ve bizler de bütün sistemlerimizle daha ileri gitmiş değiliz. Zaten hiç kimse daha ilerisine gidemez. [...] Müslümanların bu felsefi sistemini hepimiz, gerek başkalarının, gerek kendimizin zihnî erdem bakımından ne derece geliştiğimizi anlamak için pekâlâ bir ölçü olarak kullanabiliriz.
Sayfa 94 - GoetheKitabı okuyor
Efendimiz (a.s.v) Müslümanı her yönüyle insanlığa örnek, elinden ve dilinden emin olunan kimseler olarak tarif eder. Söyleyin lütfen Müslümanlar bu tarifin neresindeler? Kaç Müslüman işini Allah'ın istediği gibi yapıyor? Kaç Müslüman güvenilir ve âdalete riayet ediyor?
Sayfa 1 - Kemal ÖzerKitabı okuyor
Reklam
“İlişkinin nihai referans noktası olarak, artık ‘devlet’ ve ‘kâr’ Allah’ın rızasının yerine ikame edilmeye başlanmıştır.”
Ermeniler 1895'in Ekim ayında Bitlis'te, Cuma namazı sırasında camide ibadet etmekte olan halkın üzerine ateş açtılar. Güvenlik güçlerinin camilere müdahale etmesi üzerine, isyancılar depoları işgal edip sokaklarda Müslümanlara ateş ettiler. Misilleme olarak, Müslümanlar da Ermenilere saldırdı. Polis asayişi temin etmeye çalıştı ve ilave güç yollanması için haber salmak istedi, ama Bitlis'in dışarıyla irtibatını sağlayan telgraf telleri kesilmişti. 120 Ermeni ile 30 Müslüman'ın öldüğü rapor edildi. Ermeniler 1895'in Kasım ayında, Diyarbakır'da bir camideki Müslümanlara, Cuma namazı sırasında ateş açtılar. Olayın ardından çıkan çatışmada, çarşıdaki dükkânların çoğu yangından telef oldu. Hem Ermeniler hem Müslümanların her ikisi de can aldı ve yangınları çıkarttı. Ermeniler aynı ay içinde, Merzifon'daki camide ibadet etmekte olan Müslümanlara, Cuma namazı sırasında saldırdılar. Konsolos- lar onların "çok sayıda" Müslümanı öldürdüğünü kayıt ettiler. Takip eden pazar günü ise Türk, Kürt ve Çerkezler, Merzifon çarşısına saldırdılar. Bu çarşıdaki dükkânların çoğu Ermenilere aitti. Yağmacılık ve katliam sırasında; "Birçok Ermeni hayatını kaybetti.
Sayfa 51 - TÜRK TARİH KURUMU YAYINLARIKitabı okuyor
Dil ve Politika
II. Philip'in İspanya'da Arapçanın kullanımını yasaklaması da (1567) bu fikirle paraleldir. Ancak kralın temel endişesi büyük ihtimalle Arapçanın İslam dili olması, korkusu ise resmi olarak Hristiyan olan Morisko tebasının gerçekte gizli Müslümanlar olmasıdır.
Müslümanlar faiz temelli bankacılığa alternatif ola­rak İslami bankacılık sistemini geliştirmişlerdir. Bu, aslında Batı'da geliştirilen "riskli sermaye"nin naklinden başka bir şey değildi; İs­lami bankacılığın nitelikleri, Batı'daki leasing, partnership (rnuşa­raka), mark-up financing (murabaha), profit-sharing (kar ortaklığı) uygulamalarının uyarlamasıdır.
Sayfa 17 - Ufuk YayınlarıKitabı okudu
İman
Silahın değeri mermidedir. Eğer silah mermiyi kaybederse odundan daha değersiz hale gelir. Odun, içinde mermi olmayan boş silahtan daha faydalı ve daha değerlidir. Çünkü odun değişik şekillerde ve değişik yollarla kullanılır. Ama silah sadece bir yolla kullanılır. Onun gücü sadece mermisine dayanır. Mermisini kaybederse her şeyi kaybetmiş olur. Mü'min imanı kaybederse, Allah'a güveni kaybederse, Allah'ın kendisini değerli kılmasını sağlayan ve diğer ümmetlerden ayrı olarak sadece ona özel kıldığı özelliklerinden soyutlanırsa, diğer insanlar gibi olur. Hatta bazen onlardan da daha aşağı ve zayıf duruma düşer.
Asalet yayınlarıKitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.