Müslümanlar olarak biz, kirli banyo suyunu dökerken, leğendeki bebeği de fırlatıp atmama dikkat ve dirayetini göstermeliyiz. Zor iş. Ama ne yapalım ki başarılması gereken tek iş.
Ingiltere, Parlementer Monarşik bir yönetim yapısına sahiptir ve devlet idaresinin başında “Kraliçe” II. Elizabeth bulunmaktadır. Anlayacağınız Ingiltere’de “Cumhuriyet” yoktur, ancak şu an belki dünyanın en özgür ülkesidir. Azınlıkta olan Müslümanlar için Şeriat mahkemelerinin kurulmasına onay verecek kadar özgür bir ülkedir Ingiltere…
Bizde ise çoğunluk Müslüman olduğu halde Islam kanunlarını uygulayan Şeriat mahkemelerini istemek dahi “suç” kapsamına girmektedir. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin; “Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti” veya “Çin Halk Cumhuriyeti”nden farkı yoktur…
Hepsi de despotluktur… Diktatörlüktür.
Osmanlı Devleti ise Türkiye Cumhuriyeti’nden daha demokratikti, zira gayr-i müslimlerin kendi dinlerine göre muhakeme edilmelerini bir hak olarak telakki etmiş ve onlara özel mahkemeler açmıştı.
Raşidun olarak anılan ilk dört halife miras yoluyla değil, seçimle başa gelmiştir ve Sünni Müslümanlar onların dönemlerinden altın çağ olarak söz ederler.
Şaban Müslümanlarca kutsal sayılan üç ayların ikincisinin adıdır. Diğer aylar olan Recep ve Ramazan ayları da Müslümanların erkek çocuklara verdikleri adlardandır. Nitekim Recep, Şaban ve Ramazan adları genellikle dindar Müslümanlar tarafından kullanılmaktadır. Dolayısıyla bu isimlere sahip karakterler dindar insanları temsil eden karakterler
Necip Fazıl bir kitabında şöyle diyor; “Her şeyi o türlü kaybettim ki, Allah’ı kazandım.” aslında bu kaybediş değil hakka atılan bir adım. işte müslümanlar olarak bunun şuuruna varmamız gerek.