2.İnönü Zaferi
Zulüm ve zorbalık dünyasının en acımasız saldırılarına karşı yalnız ve şaşkın kalan ulusumuzun maddi ve manevi bütün yetenek ve güçlerini ruhundaki ateşle toplayan ve harekete getiren Büyük Millet Meclisi’nin başkanı Mustafa Kemal Paşa! Batı Cephesi Komutanı İsmet
İki büyük adam bir kez daha karşı karşıya gelmiş, fakat Enver Paşa bir kez daha aralarındaki rekabeti düşmanlığa çevirmeyerek Mustafa Kemal’i Harp Divanına vermemişti. Zaten Mustafa Kemal’in bu işte bir kabahati olmadığını biliyordu. Onu yargılatması halinde bu açıkça bir kumpas olacaktı ve o, memlekete büyük hizmetleri olan bir paşaya böyle bir kumpas kuracak türden adam değildi. Fakat Mustafa Kemal’in İstanbul’daki varlığı bir sorundu ve bu sorunu çözmek için ideal bir yöntem bulmuştu. Alman İmparatoru 2. Wilhelm, Sultan Reşat’ı ülkesine davet etmiş, Sultanın rahatsız olması nedeniyle davete Şehzade Vahdettin’in icabet etmesinde karar kılınmış ve yanına uygun bir yaver tayin edilmesi gerekmişti. Bahse konu kimsenin şehzade olması nedeniyle yanına düşük rütbeli bir subay verilmesi mümkün değildi. Mustafa Kemal bu seyahat için ideal biriydi.
Reklam
Yaşa Mustafa Kemal Paşa!
Evvelde Türkiye'de, Türk milletinin hiçbir mevkii yoktu. Bugün, her hak Türk'ündür. Bu topraktaki hâkimiyet Türk hâkimiyetidir, siyasette, harsta, iktisatta hep Türk halkı hâkimdir. Bu kadar kat'i ve büyük inkılâbı yapan zat Türkçülüğün en büyük adamıdır.
Mamafih, Türkçülüğe dair bütün hareketler akîm kalacaktı, eğer Türkleri Türkçülük mefkûresi etrafında birleştirerek büyük bir inkıraz tehlikesinden kurtarmaya muvaffak olan büyük dâhi zuhur etmesiydi! Bu büyük dâhinin ismini söylemeye hacet yok, bütün cihan bugün Gazi Mustafa Kemal Paşa ismini mukaddes bir kelime addederek her an hürmetle anmaktadır.
Daha Ankara'da iken, Mustafa Kemâl Paşa, Mebusan Meclisine kendisini reis seçtirilmesinin muvafık olacağını söylemişti. İstanbul'a geldikten sonra bu konudaki çalışma­larla , denemelerimizin sonucunu kendisine 28 ve 29 Ocak tarihli şifre ile şöyle bildirmiştim: 28.1.1920
...Mustafa Kemal Paşa, benim hayretle baktığımı görünce şu açıklamayı yaptı: -Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, yoksul kalmaları kaçınılmazdır. Böyle kimselerle ülke zenginleştirilemez. Onun için önce din ve namus anlayışını kaldırmalıyız. Partiyi, bunu kabul edenlerle güçlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz. Böylece kalkınma daha kolay olur.
Reklam
Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu 1924'te bir acele çevrilip yürürlüğe sokulmuştur. Artık bütün cumhuriyet çeviri bir cumhuriyet olmaya başlamıştır. Bu kanun da Meclis'ten geçmediği için Gazi Mustafa Kemal Paşa ile Uşakzade Latife Hanım Bakanlar Kurulu kararıyla boşanmak zorunda kalmıştır.
Erzurum Kongresi öncesi Mustafa Kemal
Erzurum'a vardığında herhangi bir resmi görevi bulunmamaktadır. Bu noktada Kazım Karabekir'in oynadığı rol, Kurtuluş Savaşı'nın geleceği için hayati önemi haizdir: Karabekir Paşa sadece Mustafa Kemal'i tutuklamayı reddetmekle kalmaz; aynı zamanda kendisinin emrinde olduğunu açık bir şekilde ifade ederek en güçsüz anında ona destek çıkar.
Nutuk
Sana hepimiz yürekten inandık Büyük adam , ölümsüz Paşa... O hazin marşlar, o şarkılar O toz dumana karışmış yalınayak günler O dağlarda taşlara sinmiş eşsiz macera... Yaşa Mustafa Kemal Paşa, yaşa...
Sayfa 83 - YkyKitabı okuyor
Mustafa Kemal Paşa
Çanakkale'de maharetlerini sergilediğinde, en büyük rakibi Enver bile onun vazgeçilmez olduğunu anlayacaktır...
Reklam
Mustafa Kemal'in Cemiyet içinde en önemli rakibi Enver Paşa'dır. Bu iki parlak subay adeta birbirlerinin zıddıdır. Enver'in romantizmine ve tez canlılığına karşılık, Mustafa Kemal'in kuru bir gerçekçiliği ve bazen sinir bozucu bir sakinliği ve kararlılığı vardır.
Refet, başıbozukların imhasına taraftardı. Kendisine Miralay İzzeddin (sonra Paşa) ve Miralay Arif de taraftardılar. Miralay Kâzım Köprülü bir delegasyon başında olmak üzere Ethem’le konuşmak için gönderildi. Bütün bu karışık durum esnasında İstanbul Hükûmeti de Ankara ile anlaşmak için teşebbüse geçti. Bu, Tevfik Paşa’nın ikinci kabinesi
Erzincan'a kadar yollar, dağlar ıssızdır. Hele yeni biten dünya savaşı, buralarını boşaltmış, insansız bırakmıştır. Yollarda tek tük, berbat, sefil, yorgun-argın bazı göçmen kalıntılarına rastlanır. Bunlar Birinci Dünya Savaşının Ağrı'dan, Erzurum taraflarından söküp, İç Anadolu'ya, Çukurova'ya attığı muhacirlerin artakalan döküntüleridir. Hepsi de aç, çıplak, vasıtasız ve ümitsizdirler. Mustafa Kemal bunları dikkatle süzer. Her rastladığı kafile, onu derin derin düşündürür. Dağlarına, ovalarına daldığı bu uçsuz bucaksız diyarlarda bir avuç tükenmiş insan! Halbuki tasarladığı savaşı, işte bunlarla yapmak zorundadır. Bir defasında, bir su başında bunlardan biriyle konuşur: - Nerelisin ağa? +Eleşkirt tarafından. Çukurova'dan gelirik... -Hepiniz bu kadar mı? +Çohtuk paşa can, çohtuk. Gidende dağlar, dereler göçü almazdı. Bal, lor, davar istediğin kimi. Ama şimdi at da bu, külfet de bu. İster al, ister sat paşa can... Evet, ister al, ister sat! En doğru söz buydu.
Mustafa Kemal Paşa'nın koruma polisliğini de yapan Ahmet Rasih Tayşi İzmir'de görevli iken Eşrefpaşa Camisi'nin hemen altındaki küçük bir dükkânda süt, yoğurt, çökelek satan Melâmî şeyhi Ömer Dağdaş Efendi'yi (öl. 1960) takiple vazifelendirilmiş. Ve bir hikâye başlamış. Gelin bundan sonrasını oğlunun hatıratından takip edelim: “[Bergama'dan göçüp İzmir'e) Eşrefpaşa'nın merkezine yeni gelen bu yabancı adam Emniyet'in dikkatini çekmiş. Onu takiple ve hakkında bilgi toplamakla babamı görevlendirmişler. Babam arada bir Ömer Efendi'nin dükkânına uğrayıp alışveriş bahanesiyle sohbet ediyormuş. İlk başlarda maksadı kendisine verilen görevi yerine getirmekmiş. Ama zamanla işin rengi değişmiş, Ömer Efendi babamı kendisine bendetmiş [daha sonra halifesi de olmuş). Zamanla babamın Ömer Efendi hakkında Emniyet'e yazdığı raporlardan pek bir şey çıkmadığı anlaşılınca babamın yakından tanıdığı İstanbullu başkomiser Şevket Erol bey Ömer Efendi'yi takiple görevlendirilmiş. Ama o da Ömer Efendi'nin cazibesine tutulup intisap etmiş. Bir süre sonra Emniyet onu da vazifeden alıp yerine Kantarcılar Karakolu başkomiseri Arhavili Ali Rıza Limoncuoğlu'nu getirmiş. Ömer Efendi Ali Rıza amcaya da çengelini takmış, o da kısa zaman içinde intisap etmiş”.
Birinci Dünya Harbi öncesinde Enver Paşa da, bitişik harfli yazı yerine, ayrık harfli yazıyı askerler için kabul ederek orduda okur yazarlığı yaymak tecrübesine girmişti.
Sayfa 300Kitabı okudu
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.