Sahiplenme duygusundan yoksun bir şekilde aşkına karşılık bulmak insanı teselli etmez. Öte yandan delicesine aşka tutulmuş biri, aşkına karşılık bulamasa bile sevdiğine sahip olma duygusuyla yetinebilir.
Ne kadar uhrevi görünürse görünsün her aşk, kaynağını tamamen cinsel dürtüden alır. Hatta bu aşk, aslında tümüyle dürtüden ibarettir; sadece onun biraz daha belirgin, özelleşmiş ve doğrusunu söylemek gerekirse belki de daha kişiselleşmiş halidir.
Titanic battığı gece, beraberinde çok değerli bir şeyi de götürmüştü: İranlı şair, gökbilimci, matematikçi Ömer Hayyam’ın tek yazma nüshasını..
Semerkant’tan Atlas Okyanusu’na uzanan bir hikaye. Kitap 4 bölümden oluşuyor. İlk bölümler Selçuklu İmparatorluğu zamanları; Ömer Hayyam’ın hikayesini ve rubailerini konu alıyor. Vezir Nizamülmülk, Hasan Sabbah ve Hayyam’ın kesişen yollarını ve yaşadıklarını okuyoruz. Amin Maalouf’un kalemi her zamanki gibi akıyor.
Son iki bölümde ise yakın tarih konu alınıyor. Rubailerin Batı’da yayılmasıyla onlardan etkilenip çocuklarına ikinci isim olarak Omar veren bir ailenin çocuğu olan Amerikalı Benjamin’in Rubaiyat’ın yazılı tek nüshasını arayışını okuyoruz. Onun İran anıları, yaşadıkları ve Titanic’te son bulan bir serüven. Kitabın bu kısmını baştaki akıcılıkta bulmadım; tempo düşüyor, yer yer kopukluklar dikkati dağıtıyor.
Bütününde kitabı bir tarih kitabı olarak değil bir roman, kurgu olarak okudum. Bu anlamda güzel bir kitap. Halihazırda çokça okunmuş olan bir kitap; ben de geçeyim dedim bir rubai esintisinden.
SemerkantAmin Maalouf · Yapı Kredi Yayınları · 202061,4bin okunma