Guido’nun şapşallığının, neşeli bilinçsizliğinin farkındaydım - her şeyi daha en başından biliyordum. Bıraktım yapsın, denesin, didinsin. Ona yardım bile ediyordum, arkadaşlık etmek için işten erken çıkıyordum. Morelli’nin suratsızlık ve kin saydığı işte buydu. Üç ay boyunca gülmüş ve Guido’mu güldürmüştüm. Bir şeye yaramış mıydı? Beni bırakmayı bile başaramamıştı. Başkasını kendimizden çok sevemeyiz. Kendini kurtarmayanı kimse kurtarmaz.
Evlere aşinaydım, dükkânlara aşinaydım. Vitrinlere bakar gibi yapıyordum ama aslında tereddüt içindeydim, çocukluğumun o köşelerde geçmiş olması bana imkansız geliyordu, bir yandan da artık kendim olmadığımdan korkuyordum.
KIZ ÇOCUĞU: Sen, uzatmalı bi bakiresin, yaşam hakkında hiçbir şey bilmiyorsun, kendine iyi göz kulak oldun, kendini iyi korudun. Ben yaşlıyım, tecavüze uğradım, kayboldum, kararlarımı kendi başıma veriyorum.
Sen bir kız çocuğusun, küçük bir bakiresin, ablanın, abinin, babanın ve annenin küçük bakiresisin. Bana bu iğrenç şeyi söyleme. Sus. Delireceğim. Sen kayıpsın, seninle birlikte biz de kayıbız.
DOKTOR FERSEN : Ruhen acı çekiyor musunuz, peki?
JOKO : Evet, çekiyorum. Bir çocuk kadar güçsüz olduğumu, diğerleri gibi insan taşımaktan aciz olduğumu düşünüyorum. Yeteneksiz ve aşağılanmış hissediyorum kendimi.
JOKO : …
Gözlerimin önüne kızıl bir perde iniyor. Ama dişimi sıkıyorum. Yutkunuyorum ve yürümeye devam ediyorum. Ayaklarım acıyor. Bacaklarıma kramp giriyor çoğu zaman. İşte, söyleyeceklerim bu kadar… Bir de, sizleri taşımaya başladığımdan beri yere bakıyorum hep. Daha önce göğe bakardım.