Evet kendimden alıntı yapacak kadar megalomanım
Televizyondaki zırvalıklar olayını biraz daha geniş bakış açısıyla ele alalım; Sabahın bir körü kalkıp işe giden ve akşama kadar it gibi çalışan, nihayetinde de hakkını alamayan, hakkını alamamakla beraberde kazandığı paranın tamamını geçim derdine harcayan bir adam düşünün. Etrafımızda milyonlarca olduğu için düşünmek zor olmasa gerek. Bu adam kafasında ay sonunu nasıl getireceğini, çocuğunun okul masraflarını, evin yeme içme giderini, faturaları falan düşünürken, eve geldiğinde televizyonu açıp kuantum teorisi ile ilgili programlar seyretmesini bekleyemezsiniz. Elbette ki seyrederken hiçbir şekilde üretken olmadığı, kendisine hiçbir artı katkısı olmayan, sadece ekrana boş boş bakıp sırıtmasını sağlayan tarzda programlar izler. Televizyondaki şeylerin neredeyse tamamı yani. İzler, kafayı boşaltır ve yatar uyur. Sabah kalkıp gene işe gider. Akşam gene izler. İzledikçe kafayı boşaltır. Ve bir gün o kafanın içinde hiçbir şey kalmaz. Sistem bu. Adamın da bir suçu yok. Eğer çok çalışmak zorunda kalmasaydı belki o da kendisini geliştireceği türde şeyleri tüketirdi. Ne bileyim kitap falan okurdu?
“Hiç anne sütüyle beslenmediğim ve Yüzüklerin Efendisi'ni, Cennet'i ve Otostopçunun Galaksi Rehberi'ni bitiremediğim için bir ömür boyu dövündükten sonra, sonunda tüm orta sınıf California'lılar gibi ben de büyüdüğüm yatak odasında, alçı tavandaki “68 depreminden kalma çatlaklara bakarak ölecektim. Yani "Ben kimim? Ve nasıl o kişi olurum?" gibi içgözlemsel soruların benimle ilgisi yoktu o zamanlar, çünkü yanıtı zaten biliyordum. Tüm Dickens mahallesi gibi ben de babamın çocuğuydum, çevremin bir ürünüydüm, başka da bir halt değildim. Dickens'tım. Ve babamdım. Sorun şu ki, her ikisi de hayatımdan yok oldular - önce babam, sonra mahallem. Ve birdenbire, kim olduğuma dair en ufak fikrim ve nasıl kendim olacağım hakkında da tek bir ipucu kalmadı elimde.”
Sayfa 47 - Hep KitapKitabı okuyor
Reklam
Kitabın başlığı, dini sıkıcı, anlamsız ya da saldırgan bulanların hevesini kırmasın. Bu kitap Tanrıdan ziyade, onun bariz şekilde gözden kayboluşunun yol açtığı kriz hakkındadır. Bu konunun izini süren kitap, Aydınlanma ile başlayıp, radikal İslam'ın ve sözüm ona teröre karşı savaşın yükselişiyle bitiyor. Perdeyi Tanrı'nın on sekizinci yüzyıl akılcılığı karşısında nasıl hayatta kaldığını göstererek açıyor, inançsız olduğu varsayılan çağımızda sarsıcı bir şekilde yeniden belirişiyle kapatıyorum. Aktarmam gereken hikâye, başka şeylerin yanı sıra, ateizmin hiç de göründüğü kadar kolay olmadığını anlatıyor.
"Bu kadar sinirli bir köpeği buraya kadar getirmeyi nasıl başardınız, Filip Filipoviç?" "Sevecenlikle, efendim. Yani canlı varlıklara yaklaşırken mümkün olan tek yöntemle..."
yaşamaya büyük bir yeteneğim olduğunu düşünüyorum. yani nasıl yaşanması gerektiğini çok iyi biliyorum. iyi hayat nasıl geçirilir, çok iyi biliyorum. ama ilgimi çekmiyor. yani yaşamaya büyük bir yeteneğim var ama ilgimi çekmiyor.
Sayfa 125Kitabı okudu
530 syf.
8/10 puan verdi
·
Read in 3 days
Bu kitabı nasıl anlatmaya başlasam bilmiyorum bir baştan bir sondan giderim artık. İlk bölüm film gibiydi hiç elimden bırakmadan okudum desem yeridir ikinci bölüm ise sanki değişik,zorlama gibi geldi üçüncü bölümü hiç saymıyorum. 15 yaşında bir delikanlının gözüyle öyle güzel anlatılmış ki aile yaşamı soluksuz okudum. Anne-baba birbirinden ne
Kanada
KanadaRichard Ford · Jaguar Kitap · 202419 okunma
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.