Zerrin Özer "Son mektup" fonunda okumak güzeldi :)
Sözü hiç uzatmadan her şeyi ifade edivermene hayranım. Ama yetmiyor ki bana, sesin, sedan, kelimelere sadece senin kattığın o bambaşka tını. Keşke uzatsan biraz sözü, sözleri. Ne söylediğinin hiçbir önemi yok, sadece senin söylemen önemli. Ne olursa olsun. Birbiriyle hiç alakası olmayan kelimeleri arka arkaya getirsen de olur. Anlamlı bir bütün oluşturmaları gerekmez, muhtaç olduğum anlam zaten senin sesinde fazlasıyla mevcut. Sen konuştuğunda bütün sesler duyulmaz oluyor benim için. Başka hiçbir ses duymuyorum. Sanki bütün alem sükut veznine geçip nefes bile almadan sana kulak kesiliyor. Herkesin kullandığı kelimeleri kullanıyorsun, evet. Ama o kelimeler başka hiç kimsede senin kadar güzel durmuyor. Kendi anlamlarını aşıp genişliyor, derinleşiyor, birçok şeyi birden anlatabilir hale geliyor kelimeler senin dilinde. Sanki bir tek kelime bile yetebilir gibi geliyor insanın içini bir ömür ısıtmaya, eğer onu sen söylemişsen. Biliyorum, zengin bir ifade etme kabiliyetin var, dile, kelimelere hakimsin. Ama yine de sözü biraz uzatmanın bir mahzuru olmaz, dile olan hakimiyetine hiçbir şekilde gölge düşmez diye düşünüyorum. Birkaç kelime daha fazla. Birkaç cümle. Belki arasına virgül konarak yan yana getirilmiş incecik kelimeler. Bir gelin tacı için birbirine özenle iliştirilen kır çiçekleri gibi rengarenk kelimeler. Biliyorum meramını anlatmak için yetiyor birkaç kelime sana. Ama yetmiyor ki bana, bize, senin için can kulağını sonuna kadar açan şu ucu bucağı olmayan sessizliğine alemin.
Gel şeytanın bacağını Kır dedim yanlış anladın. Hayalimin ocağını Kur dedim yanlış anladın. Sen gelince yol tükendi Ses kesildi, rüzgar dindi Boynuma sevda kemendi Vur dedim yanlış anladın. Ne olursa olsun adım Ben kendimi anlamadım Has bahçeme adım adım Gir dedim yanlış anladın. Bir kabusta bitti heves İçime saplandı nefes Kırıldı aynalı kafes Yâr dedim, yanlış anladın.
Reklam
Çatlamış dudağımda ne bir ses ne bir nefes...
" Başkasının acısını asla anlayamazsın ! " demişti...
Sayfa 268 - Şair Doğan GökayKitabı okudu
Böyle bir odada,çaydanlık kaynayadursun,şöminenin karşısındaki kanepede ayaklarını uzatıp oturmak , hiçte yabancısı olmadığı birşey gibi gelmişti: bir başına, tümüyle güvende, ne bir gözetleyen ne buyurgan bir duyuru, çaydanlığın fokurtusu ve saatin dostça tiktakları dışında ne bir ses ne bir nefes.
"Silmek istersem içimden ne zaman bir sızıyı Açıyor koynunu kardeş gibi karşımda kıyı. Bir nefes geçti mi inlerse nasıl bin yaprak, Rüzgâr estikçe sulardan sayısız ses duyarım: "Kime benzer benim Atlas Denizi nden koparak " Seni tâ Marmara ufkunda bulan dalgalarım?" Faruk Nafiz Camlıbel - Han Duvarları (Denizle Konuşan Adam)
Reklam
Bu ne kocaman, sağır, derin ses, denizin sesi. İnsan bu küçük sandalın içinde ne ufak. Ah kara...Orada sesler, insanlar, gürültü var. Ağaçlar var. Rüzgarlar var. Ayağının altında kaskatı topraktan açıklara bakmak tatlı şey. Ama bu kocaman bir ağzın nefes alışına benzeyen sağır sesleri denizin ortasında, bir sandalın içinde, bir topal martı yan gözle sizi dikizlerken dinlemek insana bir korku, bir ürperme veriyor. Ah bir dönsek!
Ermeni Balıkçı ile Topal Martı*Kitabı okudu
İnsanın kendini ait hissedip, sevip sevildiği bir yerde bulunmasından daha güzel ne olabilir ki?
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.