"Öyle miymiş?"... Ne var bu soruda? Belki üstten bir tavır, bir kinaye ya da bir bilmeyen kişinin sancısını belli edişi, bilmediğini öğrenme çabası ya da bir şey bilmesi ama bu bildiğinin ötekilerin bildiklerine uymayışı sonucunda duyduğu şaşkınlık, yabancılık... Hepsini tek hamlede düşündüren bir soru "Öyle miymiş?". Kitabı da
(Spoiler olacak)
İlk başta şunu söylemem gerekli: Ne Aelin'ı seviyorum ne de Rowan'ı. Bu yüzden de seriyi okurken genelde evren üzerinden değerlendirip yüksek puan veriyordum ama bunda bu sefer öyle yapmayacağım.
Dört kitaptır Aelin'a alışmaya çalışıyorum. Kibirli, küstah, kendini beğenmiş, egolu ve şımarık yanlarını es geçip
Dokuz on yıl önce Rezzan diye bir arkadaşım, "Bilge etrafının, olanların farkında mısın?" diye sormuştu. O günden beri bu farkındalık meselesini düşünüyorum. İnsanların neyin farkında-bilincinde olduğunu anlamaya çalışıyorum. Ve ilginç bir şekilde kendi duygularından, kendilerinden bir haber; içlerindeki boşluklara başka şeyler yamamış eksikliğin ne olduğunun bile bilmeyen insanlarla karşılaşıyorum. İşin en kötü yanı yaşadıkları çoğu şeyi farklı bir hikâye yaratarak kabullenebiliyor olmaları. Kimse bir sürü yönüm var, hepsi bana ait ve tüm yönlerimi çok seviyorum iyi ki yaşıyorum diyemiyor. Çünkü kendini olduğu gibi ve yalansız kabullenip her hareketinin farkında olacak yürek yok. Eğer olsaydı çoğu kişi dingin ve huzurlu olurdu. İçten yanmalı sessizlikten bahsetmiyorum. Gerçek bir huzur ve kendini sevme rahatlığından bahsediyorum.
youtu.be/cV219a-eAeY?si=...
Bu güzel gecede , kendime iyi davranmanın önemini anlamaya çalışıyorum. Hayatın karmaşasında kaybolmadan, kendi içime dönüyorum ve iç sesimle konuşuyorum.
Anı yakalamak için yavaş adımlarla ilerliyor, her nefesi derinlemesine hissediyorum. Çünkü hayatın en kıymetli hazineleri, yaşadığımız anlarda
İnan ben de bütün açıklığı ile ne olduğunu bilemiyorum. Bu kadar insan, bu kadar uzak yerlerde, bu kadar geniş bir yaş yelpazesinde, bu kadar farklı inançlardan, düşünce dünyalarından, başka hayatlardan gelip, yazdığım şiirlerin paydasında aynı içtenlikle, ürpertiyle, açıklıkla buluşuyor. Şaşkınlıkla, korkuyla, saygıyla izliyorum. Daha önce de yazdım, dönüp eve geldiğimde, geride bıraktığım onca insan gözlerimden damla damla dökülüyor. Bu durum hem yazınsal hem sosyolojik bir incelemeyi gerektirir belki. Kim nasıl bir sonuç çıkarır bilemem. Ben kendi adıma şöyle anlamaya çalışıyorum: Benim dünya görüşüme göre, benim ve bizim hepimizin hayatı, içinde yaşadığımız zamanın, toplumun, coğrafyanın ve insan tekinin hayatından oluşan bir dünya mucizesidir. Burada derinlemesine bir diyalektik işliyor.
Not: Bu inceleme, bir incelemeden çok daha fazlasıdır.
Yazım uzun olduğu için ve anlaşılma kolaylığı sağlamak adına sekiz bölüme ayırdım ve böylece daha ilgi çekici olduğunu düşündüğünüz yerlere gidip okuyabilirsiniz:
– Giriş
– Kitapla İlgili Düşüncelerim
– Nietzsche'nin Ailesinin Sağlık Geçmişi
– Nietzsche'nin Sağlık Geçmişi
– Turin
YARGI ZİNCİRLERİNDEN KURTULUP OKUMA KEYFİNİ KUCAKLAMANIN ZAMANI GELDİ!
Ne yazık ki okuma tutkumu yaşadığım için eleştirilere maruz kaldığım, hatta "linç" edildiğim zamanlar oluyor. Tıpkı bu kitabı okurken birçok kişi tarafından eleştirildiğim gibi... Kitabın içeriğini bilmeden sadece ismini değerlendirip, yargılamak ne kadar kolay öyle değil mi? Yaşadığım bu durum hem düşündürücü hem de üzücü... Yine de tüm eleştirilere rağmen cehaletini ve nefretini bu şekilde yansıtan insanları anlamaya çalışıyorum. Hoşgörü, saygı ve empati temelinde bir toplum inşa edeceğimiz daha sürdürülebilir bir geleceğe doğru ilerlemeyi diliyorum.
Gelelim kitabımıza...
Açıkçası karakterimiz Grace Bernard ile tanışmak ürpertici olduğu kadar etkileyiciydi. Yazarımızın karakteri derin bir şekilde işlemesine ve mizahına hayran kaldım. Genelde bu tür kitapları okurken gerilmeye alışığız. O nedenle cinayetlerle dolu bu hikâyeyi okurken gülmek benim için farklı bir deneyim oldu. Neşeli ve karanlık olan anlatımı kesinlikle sevdim. İki farklı jenerasyonun yüksek dozlu bir intikam hikâyesine konu olması bir nevi hayatın gerçeklerini yüzümüze çarpıyordu. Cinayet hakkında yazılmış bir roman olmasına rağmen yazarın hayatı ve aşkı yaşama biçimlerini irdelemesi, sınıf çatışmasına değinmesi iyi bir gözlemci olduğunun göstergesiydi. O nedenle anlatımın sosyolojik bir yanı da olduğunu söyleyebilirim. Yani Aileni Nasıl Öldürürsün'ü okurken sadece seri katili suçlu bulmayacaksınız. Bu romanı okurken ailenin çocuk gelişimi üzerinde ne kadar kritik bir rol oynadığını ve büyük bir öneme sahip olduğunu bir kez daha anlayacaksınız.
Ne yaptığını sanıyorsun? diye sordu Gary, Katherine henüz yaptığı boş ahşap kutuya boş boş bakarken.
"Bana söylediğin son şeyin neden koca bir yalandan ibaret olduğunu anlamaya çalışıyorum" dedi Katherine, acı bir sesle.
Araba sevdasını okurken sürekli şu kelimenin ne olduğunu anlamaya çalışıyorum:
"bunca dem bunca zamandır" burada geçen "dem" kelimesi ne demek, neyi ifade ediyor bilen var mı?
#Schopenhauer
*Yazar
#Aldığımız her nefes bizi sürekli etkisi altında olduğumuz ölüme doğru çeker... Nihal olarak zafer ölümün olacaktır, çünkü doğumla birlikte ölüm zaten bizim kaderimiz olmuştur ve avını yutmadan önce onunla yalnızca kısa bir süre için oynar. Bununla birlikte, hayatımıza olabildiğince uzun bir süre için büyük bir ilgi ve
Ölüm kelime olarak o kadar karşıma çıktı ki birkaç gün önce gerçeğe dönüştü.
Bu bir ipucu muydu bilemedim. O kitabı tamamlamayı düşünüyordum ama şimdi kapağını bile göresim yok.
Oy kullanma listesinde adı vardı ama kendi yoktu.
Geçen ki seçimde müşahir olmuştuk ve kendileri akşama kadar bizimle kalmıştı; o zaman şiddet olayları baya yaşandı ve