Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

usta

Tolerans
Teoman Duralı diyor ki: "Hoşgörme veya hoşgörü, asla Aydınlanmacılığın dimâğlara zerkettiği Tolerance'ın karşılığı değildir. Müsamahakarlık, hakîkatın parçalanmasının yahut hakîkatlar çokluğunu saygıyla karşılanması anlamına gelmez. Tolerance'ın Türkcede karşılığı yoktur. Zirâ aydınlanmacılık, İslam ümmetinin saflarına nüfûz edememiştir. Yaşanmamış bir düşünce akımı, dilde damgasını bırakamaz. Her dinin ve tabîki İslam'ın hakîkatı tektir. Hiçbir din ve benzeri inançların yapısı 'tolerant' olamaz." - Kutadgubilig Türkcenin Felsefe-Bilim Sözlüğü: 175. ve 168. s., 78. dipnot
Reklam
"Ki söz yüce göklerden inmiş-durur Gönülden giçüp dilde dinmiş-durur ... Ne dilce olur-ısa ma'nîdur asl Ki anun-içun kodılar bâb u fasl". Hoca Mesud b. Ahmed (öl. 1375 civ.) 'söz'ün (logos'un) gökten inip 'gönül'den geçerek 'dil'de durduğunu; bu duruşta bütün dillerde asıl olan mananın olduğunu, farkın ise tezahürde ortaya çıktığını vurgular. Kutadgubilig Felsefe-Bilim Araştırmaları Dergisi Sayı 3 Sayfa 156
Osmanlı Bilgininin Dil Tasavvuru
Varlık, fizik (aynî), zihin (zihnî), dil (lafzî, luğavî, lisânî, ibârevî) ve yazı'da (hattî, kitabî) olmak üzere dört seferde tezâhür eder. (...) Mutlak Varlık kavramı çerçevesinde bir birlik vardır. Buna göre, yazıda varolan dilde var olana, dilde varolan zihinde varolana, zihinde varolan ise fizikte var olana delâlet eder. (...)

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Hasan El-Benna
1948 yılında Arap toplumlarına yönelttiği açıklamasında, Arap ve İslam bölgesinde sosyo-ekonomik ilerlemenin imkânları üzerine tüneyen siyasi Siyonizm projesinin oluşturduğu riske dikkat çekerek şunları söyleyecektir: "Hiçbir devlette başarılı bir sanayi, istikrarlı bir ticaret piyasası kurulamayacaktır. (...) Bu kafalar, bu şerefli toplumlarda ahlaksızlığı, isyanı, fesadı ve rezilliği yaymaktadır.
etmiş kimisi râhatın, ikbâl için fedâ, olmuş kimi beliyye-i idbâra mübtelâ. ziya paşa beliyye: bela, dert idbâr: talihsizlik, bahtsızlık. karşıtı: ikbâl.
Reklam
Hakîr olduysa millet şânına noksan gelir sanma, Yere düşmekle cevher sâkıt olmaz kadr ü kıymetten. (Nâmık Kemal). hakîr: küçük görülmek, hor olmak sakît olmak: düşmek
"Gün doğmadan meşîme-i şebden neler doğar." Fuzuli meşîme: bir şeyin ortaya çıktığı, zuhûra geldiği, doğduğu yer. şeb: gece.
suçlu olduğumuz halde suçluyoruz zamanı, oysa ki zamanın, suçu yok bizden gayrı. imam şafii
Nike
Zafer tanrıçası: Yunan mitolojisinde Nike, Roma mitolojisinde Victoria adıyla anılan tanrıça. Çok hızlı koşma ve uçma yeteneğine sahiptir. İnsan görünümündedir.
Hac:5
Ey insanlar. Eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, size (kudretimizi) açıkça göstermek için Biz sizi topraktan, sonra bir nutfeden-damladan, sonra bir kan pıhtısından, sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından yarattık. Dilediğimizi belirlenmiş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyor sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de bildikten sonra hiçbir şey bilmemek üzere ömrün en fena (en aciz) dönemine geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru-ölü gibi görürsün fakat Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir.