Senin o kocaman kocaman gözlerin yok mu
Nasıl duruyor boşluğunda arzuların anlamıyorum
Nasıl nasıl bakıyor bana
Böyle merhametten uzak
Git diyorsun
Nereye gideyim
Ümitlerim ne olacak
Bunca şiirleri kim söyleyecek sana
Kim anlatacak dünyaya sığmayan güzelliğini.
Şimdi, dedim, insan denen yaratığı eğitimle aydınlanmış ve aydınlanmamış olarak düşün.
Bunu şöyle bir benzetmeyle anlatayım: Yeraltında mağaramsı bir yer, içinde insanlar.
Önde boydan boya ışığa açılan bir giriş...
İnsanlar çocukluklarından beri ayaklarından, boyunlarından zincire vurulmuş, bu mağarada yaşıyorlar. Ne kımıldanabiliyor ne de
Masalsı tatlı bir yolculuk? Kesinlikle. Konusu, kurtlarla büyüyen tuhaf bir oğlanın, Weylyn Grey’in hayatını anlatıyor. 1979–1997–2011–2017 yıllarını anlatıyor. Nereye ait olduğunu bulmaya çalışmasını, farklı insanların hayatlarına dokunmasını keyif alarak okudum. Biraz da aşk var.( o kadar güzel ki!) En sevdiğim bölümler kesinlikle Mary–Weylyn bölümleriydi.
Kitabın farklı zamanlardaki olayları anlatmasını ve farklı karakterlerin bakış açısından okumak muhteşem keyifliydi. (Böyle kitapları daha çok seviyorum)
Büyülü masalsı bir kitaptı. En son Gece Sirki kitabını okuduğumda böyle hissetmiştim. (2020 sanırım) (Eylül 2023)
Kendi kargaşasına dalmış dünya
Bilmeyecek kimdi sevilen böyle,
Nasıl üzüldüğümü anısıyla
Onca yıl nasıl acı çektiğimi de;
Nereye gidersem gideyim
Bulmak için eski dinginliği,
Fısıldayacak hep yüreğim:
Sevdiğim bir tek, bir tek kişi!
Bazen yerimden fırlayıp şöyle bir silkelenme cesaretine kapılıyorum ama tam böyle zamanlarda --keşke nereye gideceğimi bilebilsem! O zaman mutlaka giderdim.
yalnızlıklarımda elimden tuttular
uzak fısıltıları içimi ürpertir
sanki gözyüzünde bir buluttular
nereye kayboldular şimdi kimbilir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir
Hep O Şarkı. Roman'da kahramanımız Münire; yazın çalışmalarıyla geçmişte yaşadıklarını aktarıyor bizlere. Çocukluğundan beri aşık olduğu Cemil'den nasıl ayrıldığı, istemediği bir evlilik yapmak zorunda kalıp aldatıldığı; Cemil'e kavuşması ama sonra yeniden kaybetmesi ve iki yabancı olarak yeniden bir araya gelmeleri... Edebiyatımız bağlamında aşıklarımız hep acılar çekerler, ya yasak aşka ya engellenen bir aşka sahip olurlar. Münire'nin başından geçenleri okurken kendinizi onun yerine koymakta zorlanmıyorsunuz, üzüntüsünü derinden hissediyorsunuz. Ne yazık ki eserin sonunun az biraz böyle biteceğini kestirmiştim. Eskiden türk dili ve edebiyatı okuyordum, bölüm değiştirmeden önce o kadar metin tahlili yaptım ki işaretlerden neyin nereye varacağını zorlanmadan anlayabiliyorum. Anlamsızca her sayfada
Sergüzeşt romanı aklıma gelip durdu, deja vu'yu bir türlü kesemedim lakin eserin kendine has bir melodisi bulunuyor. Kitapsız kalınırsa, rahatlıkla alınıp okunabilir.
Hep O ŞarkıYakup Kadri Karaosmanoğlu · İletişim Yayınları · 20183,310 okunma
İnsanlar genellikle akıllarında kalanın ne olduğunu kitabı bitirip düşündüklerinde "Neyi hatırlıyorum?" sorusuna verdikleri cevapla ölçerler. İşin aslı bu sadece hafıza sınamasıdır. Oysa öğrenmek böyle değil, küçük bir çocuğun süt içmesi gibidir. Süt nereye gitti? Koluna mı, gövdesine mi? Hangi süt damlası hangi eti oluşturdu? Bunları bilmek imkansızdır. Vakıada gözlenen şey, çocuğun büyüdüğüdür. Kitap okumak da yaklaşık bunun gibi bir şeydir.
İnternette bir zamanlar aylara Öztürkçe adlar konulduğunu okumuştu. Ocak, gücük, yelin, açaray, gülay, bozaran.. böyle gidiyordu adlar.
Ama tutmamıştı bu adlar. Kimse temmuza biçim, ağustosa derim, eylüle verim demek istememişti. Ama ekim tutmuştu, ocakla aralık da öyle.
Aylara Öztürkçe adlar aranırken çiftçilerin zamanı düşünülmüş olmalıydı, gelecek hiç gelmeyecekmiş gibi, robotlar çağı hiç yaşanmayacakmış gibi, topraklar ve sular zehirlenmeyecekmiş, zaten gaddar insanoğlu daha da gaddarlaşmayacakmış, dünyayı şehirler-metrolar-gökdelenler sarmayacakmış gibi zamanın toprağa bağlı olduğu, zamanı ancak doğanın belirleyebileceği sanılmış olmalıydı. Ama öyle olmamıştı.
Zamanı doğa değil hızlı koşan hayat belirliyordu.
Hayat bazen zamanı bile geçiyordu, öyle hızlı bir koşmak içindeydi dünya.
Dünyanın böylesine hızlı nereye koştuğunu kimse bilmiyordu..