Hayatımızı sarih bir "ahiret" ölçüsüne bağlayarak yaşayabilirsek her şey çok kolay. Ne var ki bu kolaylığın alanına girmek söyleniverdiği kadar kolay değil.
Yani kolayı seçmek zor.
Elbette yaşadığımız günlerde bin türlü suistimale açık "tüccar devlet"i, yetersiz teknolojik donanımı, hantal işleyişi, geri ve çarpık işletmeciliği savunmaya kimsenin gücü yetmez.
Sonuç: Bunalımlı ve yıpratıcı bir bekleyiş. Elbette, durakta otobüs beklemiyoruz. Bekleyişimizi bir "vasıta" sona erdirmeyecek. Çünkü varsa eğer o vasıta biziz.Yani gelecek diye biz kendimizi bekliyoruz.
Yaşarken yenmek de var, yenilmek de.
İnsan olarak şahsiyetin, toplum olarak kimliğin korunması hem yendiğinde, hem de yenildiğinde kendin kalabilmekten geçiyor.
Bir musibet, bin nasihatten yeğdir, derler. Oysa insan haysiyetine yaraşan tavır öncelikle nasihatin etkisini hissetmede yatıyor. Musibet gelip çattığında, bir çok şeyin anlaşılması kolaylaşır, ama gücünü onarmak için çok geç kalınmış olabilir.
Açıkça ifade edelim ki 1945'ten günümüze kadar din karşısında sinsi ve hoşgörüsüz tutuma sahip olanlar "dinin karşısında olmak" yaftasını üzerlerinden kaldırdığınız zaman çırılçıplak kalacak olanlardır. Onlar ekmeklerini kazanmak için gözle görülür bir başarı elde edemedikleri için geçimlerini din düşmanlığından sağlıyorlar. Ne yazık ki onların bu hali toplumda yaptıkları tahribatı katmerleştiriyor. Çünkü karşılarında kendilerine benzer hasımlar türetiyorlar. Bunlar da din savunusu ile geçimini sağlayan ve böyle bir görüntüden mahrum oldukları takdirde toplum hayatında hiçbir üstün konuma sahip olmayacak kişilerdir.
Yaşarken yenmek de var, yenilmek de. İnsan olarak şahsiyetin, toplum olarak kimliğin korunması hem yendiğinde, hem de yenildiğinde kendin kalabilmekten geçiyor.
Bugünkü Türkiye dar kalıplarla düşünenlerin, demokratik hakların neler olduğunu dahi bilmeyenlerin bağımsız ve özgün kişilik kazanmaktan korkanların ülkesidir.
Bugün millet neyi seçeceğini bilme konusunda otuz yıl öncesine oranla daha yetersiz. Milletin beklentilerinin istismarı dünkünden daha azgın bir şehvetle devam ediyor. Din duyguları ve dine ilişkin düşünce millî siyaset hayatının tam ortasına yerleşti.