Duygusal müziklerde sizi hem geçmişe hem de geleceğe sürükleyen muhteşem bir yan var; böylece, aynı anda hem geçmişe özlem duyuyor, hem de umutla doluyorsunuz.
Bana öyle geliyor ki müziği (ve kitapları ve sinemayı ve tiyatroyu ve hissetmenizi sağlayan herhangi bir şeyi) varlığınızın merkezine yerleştirirseniz aşk hayatınızı hale yola koymak, onu bitmiş bir ürün gibi düşünmeye başlamak size uymaz. Onu kurcalamak, canlı ve çalkantılı tutmak zorundasınızdır; onu parçalarına ayrılana dek kurcalamalı ve ilmek ilmek sökmelisiniz ki en baştan başlamaya mecbur kalın. Belki de bizim gibiler, bütün gün duygusal şeyler sindiren insanlar, hayatı yüksek perdeden yaşıyor ve bunun bir sonucu olarak da kendilerini hiçbir zaman tümüyle mesut hissetmiyorlar: ya mutsuz ya da coşarcasına, sırılsıklam mutlu olmak zorundayız; ama dengeli, sağlam bir ilişki sırasında bu ruh hallerini yakalamak oldukça zor oluyor.