Derler ki Süleyman o şiddetli hastalığında naz
makamındadır ve Rabbine şöyle niyaz eder: ‘Rabbiğfirlî ve heblî mülkellâ yembeğî li ehadimmin ba’dî inneke entel vehhâb.’ Ey Rabbim!
Beni bağışla ve bana benden sonra kimseye lâyık olmayacak bir mülk
/ hükümranlık bahşet. Şüphesiz, Sen çok bahşedicisin.” (Sâd:35)
"Yârabbi, beni günahın aşağılından kurtarıp ibadetin yüceliğine erdir!" diye yalvar.
Ardından da velilerin ve takvâ sahibi kimselerin kabirlerini ziyaret edip, Allah'a "Ey merhametlilerin en merhametlisi!" diye niyaz et!
Eski Said minnet almazdı. Minnetin altına girmektense, ölümü tercih ederdi. Çok zahmet ve meşakkat çektiği halde, kaidesini bozmadı. Eski Said'in senin bu bîçare kardeşine irsiyet kalan şu hasleti ise, tezehhüd ve sun'î bir istiğna değil, belki dört-beş ciddî esbaba istinad eder. Birincisi: Ehl-i dalalet, ehl-i ilmi; ilmi vasıta-i
"Eğridir gölü o gün âh, ne kadar güzeldi,
Güler yüzle bizleri, sinesinde gezdirdi."
"Güneşli, mavi göl, hoş manzara göstermiş,
Büyük küçük balıklar kanat çırpıp sevinmiş."
"Sanki selâm getirmiş güvercinler, kumrular,
Tâ göklere yükselen o yemyeşil çamlar."
"Fazilet timsaliydi Üstad Said Nursî,
Âlem ihtiram edip, sevmişti kendisini."
"Namaz ve niyaz ile hamd ü sena ederdi,
Herkesi severdi, doğru yol gösterirdi."
"Güzel Barla'da gördüm o Bediüzzaman'ı,
Nurlu şelâle idi açıklarken Kur'ân'ı."
"O nurlu şelâle koca bir derya oldu,
İçtikçe o deryadan gönül şifa bulurdu."
"Nurumuz, sultanımız, değilken ben bir damla,
Elli beş sene sonra yazdım, beni bağışla."