Dul ve iki erkek çocuk annesi bir kadının 40. yaş gününde başlıyor roman. Karakterlerin algıları, analizleri, ilişkileri, deneyimleri zihinsel/duygusal bir akış içinde aktarılıyor. Bu açıdan oldukça başarılı buldum yazarı.
Kitabın ana karakteri bir tecavüze maruz kalıyor ve aynısını tecavüz eden adama yapmaya karar veriyor. Hikaye bu süreç üzerine örülmüş.
Kitap imgelerle, psikanalitik göndermeler ve izlemlerle dolu. Edebiyat ve psikanalizin birlikteliğinden doğan ürünler beni her zaman mest etmiştir. Bu kitaptada benzer bir deneyim yaşadım. Mesela babanın sözünün kadının hayatındaki etkisi, tecavüzcüsünü ilk gördüğü zaman aldığı kokunun aşık olduğu adamın kokusunu anımsatması, intikamı planlama aşamasında yaşadığı içsel hesaplaşması, suçluluk ve sorumluluk arasındaki buğunun yarattığı kaygı...
Cinsiyetlenme, taciz/tecavüz, arzulamak, arzuyla araya koyulan mesafeye göre toplumda kabul edilirlik hatta yüceltiliş, bütün bunlarla ve bunlara rağmen yapılandırılan benlik... bireyselliğin en önemli kökenleri, edebiyatın eşsiz işleviyle örtülüp sunulmuş.
"...senin güvenmediğin, kendisi de kendine güvenmeyen ve bu güvensizliğiyle tehlikeli olan birinin merhametine ya da merhametsizliğine mahkum olmanın ne demek olduğunu..."
Kadınların gördüğü ve gösterdiği her türlü şiddetin kaynağının böyle bir durum olduğunu düşünüyorum. Şiddeti anlamak, toplumsal ve bireysel düzlemde kıyas yapmak adına da yararlanılabilir bir eser.