Sırtlayıp o iyi insanları O güzel atlar da çekip gittiler...
Sayfa 53 - Everest YayınlarıKitabı okudu
Kederinden dişleri kenetlenmiş, sakalı ak, sakalı kirli, aydınlık yüzlü, geniş alınlı duvar dibinde güneşlenen yaşlı adama sordu: "Bir zamanlar bu şehirde konuksever, sıcak yürekli, dost canlısı iyi insanlar, ceren gibi, kırmızı mercan gözlü, uzun boyunlu, kalem kulaklı, suna gibi cins atlar vardı. Onlara ne oldu?" Yaşlı adamdır ki, azıcık doğruldu, ak sakalı kirli, titredi, yüzü eski bir ışıkla parıldadı, derin bir aaah dedi, ciğeri söken. Aaaah! Duvara sırtını iyice verdi. Neden sonra gözlerini açtı: "O iyi insanlar," dedi, "o güzel atlara bindiler çekip gittiler ... Aaaah! Aaaaah! Aaaaaah!"
Reklam
"Bizim bilge ve nahif atalarımız kendi bahçesine bakarken kibirlenmeyen, başkasının bahçesinden geçerken hasetlik duymayan güzel insanlardı. Gök kubbenin altında bize verilen emanete sahip çıkan, "Kökler sağlam olsun ki dallar semaya uzansın." diyen arif kimselerdi. Evet onlar o güzel atlarına binip gittiler ama giderken bize de çok güzel atlar, ağaçlar, ırmaklar, şiirler, türküler, kelimeler, kavramlar ve hepsini bir ana şefkatine kucaklayan kocaman bir gök kubbe bıraktılar.
at ve atlı ve at ve birbirinin peşi sıra arkalarından sürüklenen upuzun gölgeleri tek beden olmuş uzaklaşıyorlardı batan güneşe doğru. uzaklaştılar, uzaklaştılar ve kararan günün içinde toprağın çizgilerine karışarak geleceğin dünyasına doğru silinip gittiler yeryüzünden.
Raja’nın Oğlu, Prenses Labam’ı Nasıl Kazandı?
Ülkenin birinde bir Raja yaşardı. Tek evladı olan oğlu, her gün avlanmaya giderdi. Bir gün annesi Rani dedi ki: “Bu üç tarafta dilediğin gibi avlanabilirsin ama şu dördüncü tarafa sakın gitme.” Kadın böyle bir uyarıda bulundu çün- kü dördüncü tarafa gittiği takdirde oğlunun güzel Prenses Labam’ın varlığından haberdar olacağını, sonra da Prenses’i
Yoksul Eşek
Bir oduncunun eşeği vardı. Zavallı hayvanın sırtı ağır yük taşımaktan yara içindeydi. Yemek için saman bile bulamazdı. Oduncunun bir arkadaşı padişahın ahırında görev yapıyordu, hâlini görünce, eşeğe acıdı. Oduncu yoksul olduğu için eşeğin bu durumda olduğunu anlatınca, arkadaşı birkaç günlüğüne eşeği ödünç aldı. Padişahın ahırına götürüp bağladı. Eşek orada bol yem yiyen, güzel ve gürbüz Arap atlarını gördü. Her yer tertemizdi, atlar tımar ediliyordu. Gördüklerine dayanamayan eşek: "Allah'ım, ben bu kadar sıkıntı çekerken bu atlar neden bu kadar rahat yaşıyor? Ben de senin yarattığın bir mahlûk değil miyim?" diye söylenmeye başladı. Tam o sırada savaş sesleri duyuldu. Atlara eğerleri, gemleri vuruldu; savaşa gittiler. Ok ve mızrak darbelerine maruz kaldılar. Yaralar içinde ahıra geri döndüler. Sonra ayakları bağlı olarak yere yatırıldılar da nalbantlar hayvanların bedenine saplanan parçaları çıkardılar. Bunları görünce eşeğin aklı başına geldi ve sözlerini geri alarak şöyle dedi: "Yüce Rabbim, yoksulluğuma da, çektiğim sıkıntı ve açlığa da razıyım. Ne o gıdayı isterim ne de o yaraları.”
Sayfa 141Kitabı okudu
Reklam
24 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.