Oradan arta kalan tek şey bir güzellik, bir tamlık duygusu. İşte o kadar: Yaşanmış bir an.
Sayfa 98 - Metis Yayınları, 13. BasımKitabı okudu
Daphne ♤•°
Yapayalnız bir insandı ve ihtiyacı olduğunda sadece Hatice Hanım ve ben vardık yanında. Mevlana mesnevisinde diyor ki, "Hamdım, piştim, yandım... Baharların tesiriyle taş yeşerir mi? Toprak ol ki renk renk çiçekler bitiresin. Kusur bulmak için bakma birine, bulmak için bakarsan bulursun, kusuru örtmeyi marifet edin kendine. işte o zaman kusursuz olursun." Dodo bana, bizim olanla iyi bir ders vermişti..
Sayfa 258 - AltınKitaplarKitabı okuyor
Reklam
“Geceleri kafanı yastığa koyduğunda kalbin, vicdanın rahatsa, işte o geceler dünyanın en kutlu geceleriymiş.”
Sayfa 94 - İletişim Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 2024.Kitabı okudu
Büyükdedem en verimli çağında sırf inancı değişik diye ülkesinde ölüm tehdidi altında kalmış.Kendi inancıdan olmayan bir başka devletin merhametine sığınmış. Kendine kucak açanların ülkesini özvatanı bilmiş. İşte bu nedenle o genç kadına dedim ki, sen boş ver aynı Soydan inmeyi filan insanlık insanlığını bilene kocaman bir ailedir.
"... Kur'an kul yapısıdır, Muhammed onu eski örf adetlerden toplayıp kendi günlük siyasetini de katarak yeni bir ambalajla ortaya atmıştır..." derse, asla kabul edilmez. Böylelerine reva görülen ceza çok ağırdır. Buna bir iki örnek vereyim. Maide suresinin (ki Kur'an'ın ahkâmla ilgili inen son suresidir) birkaç yerinde özet olarak, "Kim Allah'ın hükümlerine / koyduğu prensiplerine göre hükmetmezse işte onlar zalim, kâfir ve fasıkların ta kendileridir" diyor. En önemlisi, aynı surede Kur'an'a karşı muhalefet yapmak isteyenler için, "Allah ve peygamberine karşı cephe açanların ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası: 'Ya öldürülmeleri, ya asılmaları, ya eller ve ayaklarının çapraz olarak kesilmeleri veya sürgün edilmeleridir. Bu -ceza-, onlara dünyada çekecekleri bir zillettir. Ahrette ise kendilerine daha ağır ceza vardır' " diyor. Bu gibi ayetler hakkında geniş bilgiyi, cezalar mevzuunda vereceğim. Yine Medine surelerinden Ali İmran'da, "Her kim İslam'dan başka bir din edinirse bu ondan asla kabul edilmez ve o kimse ahirette de zarara uğrayanlardan olacak" diyor. (85.ayet)
Sayfa 78 - 3.Bölüm: Kutsal dinler öncesi Mezopotamya'da demokrasi, eğitim ve adaletKitabı okuyor
- Niçin kaybolmuş fotoğrafları arıyorsun? Elinde bir makinen var. Görüyorum. Yeni fotoğraflar çeksene. Hattâ o kaybolan fotoğrafları. - Ama onlar hayallerimdi.
Sayfa 65 - AlfaKitabı okuyor
Reklam
Herkes benim için aynı olamazdı ki o kadar geniş bir kalbim yok ki, belki çok ama çok kırılmadan, incitilmeden önceki zamanlarda vardı, daha fazla incitilmemek adına bu çerçevenin daraltılması gerekiyordu, doğru olan buydu sen de böyle söylemez miydin? Ama şimdi ne oldu sana. Nedir bu yarattığın uzak dağlar. Artık aşmak isteyecek kadar gücüm, enerjim ve en önemlisi isteğim hiç yok. İşte, bütün bunlar sana karşı kırgın durmamı sağlıyor.”
Kendini bir canavar gibi görüyordu. Bu kadar böbürlenmemesi lazım aslında, o da sadece bir insan işte.
Baskı, bırakın İvmeyi durdurmayı, ulusal bilincin gelişimi­ ni iyice arttırır. Ulusal bilinç embriyon düzeyine ulaştığı an­ dan itibaren ezenle ezilen arasında tek çözümün şiddet oldu­ ğunu gösteren kan banyosu bu bilinci pekiştirir. Burada şunu da belirtmeliyiz ki, silahlı ayaklanma çağrısı yapanlar ya da örgütleyenler siyasi partiler değildir. Bütün bu baskıcı önlem­ ler, korkunun sonucu olan bütün bu eylemler liderlerin iste­ diği bir şey değildir. Bu olaylar onları hazırlıksız yakalar. O zaman sömürgeci yetkililer milliyetçi liderleri tutuklamaya karar verebilir. Ama bugünlerde sömürge ülkelerin hükümet­ leri kitleleri liderlerinden yoksun etmenin çok tehlikeli oldu­ ğunu gayet iyi biliyorlar. Çünkü o zaman halk kanlı ayaklan­ malara, isyanlara ve “vahşi cinayetler”e baştankara girişir. Kitleler “kana susamış içgüdüleri”ni serbest bırakır ve düzeni geri getirme gibi zor bir görevin verildiği liderlerinin serbest bırakılmasını talep ederler. Sömürge sistemini yok etme gibi dev bir göreve kendiliğinden şiddet yatırımı yapan sömürge halkı, kendisini çok geçmeden pasif, kısır bir slogan atarken bulur: “X ya da Y’yİ serbest bırakın!"4 O zaman sömürgeci yetkililer bu liderleri serbest bırakacak ve görüşmelere başla­ yacaktır. Sokaklarda dans etme zamanı gelmiştir.
... Belirsiz saatlerde bastırır yağmur, sabaha döndüğünde bütün sokaklar, hiçbir şey bulamamış vücutlar, ayrıldıklarında birbirlerinden, hayal kırıklığı içinde ve üzgün; ve aynı yatakta uyumaya mecbursa birbirinden nefret eden insanlar: işte o vakit nehirlere karışır yalnızlık... 21 Eylül 1902 Paris
Sayfa 83 - Ayrıntı
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.