Eğitim konusundaki büyük tartışmaların tümü formatlar etrafında dönüyor. Aktarım etrafında dönüyor. Öğretim bilimi etrafında dönüyor. Eğitim hep bir adaptasyon aracı olarak sunuluyor - yaşamın içinde daha az çabayla kayıp gitmemizi sağlayacak bir kayganlaştırıcı gibi. Eğitim konferansları camiasında uzayıp giden bir 'trend takipçileri alayı' var ki sürekli gelecek hakkında ve yirmi birinci yüzyılın hayati becerileri hakkında kehanetlerde bulunuyorlar. Gözde terimleriyse 'yaratıcı', 'adapte olabilen' ve 'esnek.'
Odak noktası hep yetkinlikler; değerler değil. Hep öğretim bilimi; idealler değil. 'Problem çözme yetisi' ama 'hangi problemlerin çözüme ihtiyacı var' değil. Konu hep aynı soru etrafında dönüyor: Bugünün öğrencilerine yarının -mesela 2030'un iş piyasasında işe alınmaları için hangi bilgi ve beceriler gerekir?
Sorulabilecek en yanlış soru.
"Bir sürecin başlangıcını ne kadar ritüelleştirirseniz onu büyük şeyler yapmak için gereken derin odak noktası haline girme ihtimaliniz de o kadar artar."
Ve Amerikan yerlilerine özgü bu genetik özelliğe, yani sakallarının ve bıyıklarının çıkmaması durumuna baktığımızda torunlarına geçen "Kayin'ın Nişanı"nın bu genetik değişim olup olmadığını merak ediyoruz. Tahminimiz doğruysa, Amerikan yerlilerinin Yeni Dünya'nın kuzeyine ve güneyine doğru dağılmadan önceki odak noktası olan Orta Amerika gerçekten de Kayin'in Kayıp Ülkesidir.