Harekete geçen yerkürenin gürlemesi bu, çatırdayan toprağın gümbürtüsü, yıkılan evlerin şangırtısı... Yok olan bir kentin ağıtı bu: düş ya da kâbus görürken uykuda yakalananların feryadı... yatakta, sedirde, seccadede, içki şişesinin önünde, koltukta ya da masada sızmış olanların iniltisi... Gizlice sevişirken, bebek emzirirken, dişi ağrıyan çocuğunu avutup masal anlatırken kıstırılanların çığlığı... Gecenin o saatinde, sebepsiz yere gözü uyku tutmamışların, evin içinde sessizce dört dönenlerin tıkırtısı... televizyon karşısında seyredecek bir şeyler peşinde o kanaldan bu kanala umutsuzca zıplayanların, sıcaktan bunalıp balkonda bir esinti arayanların bağırışları, o saatte hâlâ bir şeylerle uğraşanların, kitap okuyanların, duşun altında serinlemeye çalışanların, tuvalette işini görenlerin haykırışları... misafir odasında son sohbetlerine dalmış dostların mırıltısı... farkında olmadan son kavgalarını eden karıkocaların böğürtüleri... Bu uğultu sağır ediyor insanı...