UMUTSUZLAR PARKINDA BİR UMUTLU İLE KONUŞMA
…kendimi ve ilgilerimi yokluyorum burada. Bir boşluk içinde dengemi arıyorum. Ama, akla şöyle bir soru gelebilir: Öyleyse kurtuluş nerede? İşte bakın Beckett’in oyunundaki Vladimir nasıl konuşuyor: ESTRAGON — Kendimizi assak? VLADİMİR — Bu da bir çeşit bağlanma vasıtası olurdu. Görülüyor ki, ölüm de kurtarmıyor bizi. Öyleyse? Yaşamakla, yaşama gücüyle bir geçerlik kazanmak zorundayız.
Sayfa 73 - Yeditepe, 29 Ocak 1959Kitabı okuyor
Orada burada toplanmış binlerce insan, birbirlerine bakıyor, konuşuyor, gülüşüyor. Sanırsınız ki, aynı yüce sevgi ve özveri yasasına iman eden bu insanlar yaptıklarını görünce, kendilerine can verenin, her birinin ruhuna ölüm korkusuyla birlikte iyilik ve güzelliğe karşı sevgi duygusu verenin önünde pişmanlıkla diz çökecek,sonra da sevinç ve mutluluk gözyaşlarıyla birbirlerini kardeşçe kucakşayacaklar... Ama hayır! Beyaz bezler toplanacak, ölüm ve acı makineleri yeniden ıslık ıslığa çalışmaya başlayacak ve yeniden masum kanları dökülüp, yeniden inlemeler, lanetler duyulacak.
Reklam
-Sana her zaman ölümden sonra ne olacağını sormak istedim . - Yaşıyor musun ,yaşamıyor musun? Dedim. -Bu ne biçim soru? Yaşıyorum, dedi. - Yaşıyorsun. Yaşamın ne olduğunu biliyor musun? -Bu cevap verebileceğim bir şey değil. Dürüst olmak gerekirse bilmiyorum. Dedi -Dedim ki, yaşıyorsun ve henüz yaşamın ne olduğunu bilmiyorsun? Ölmeden ölümün ne olduğunu nasıl bilebilirsin ki? Bu yüzden bekle. Henüz yaşıyorken yaşamı bilmeye çalış. Yakında öleceksin o zaman mezarında ölüm hakkında düşünüp taşınabilirsin. Kimse seninle ilgilenmiyor olacak. Ölümden sonra ne olduğu ile ilgili niçin endişelisin? Neden ölmeden önce ne olduğu ile ilgilenmiyorsun? Gerçek mesele bu olmalı... -FAKAT dedi"dinlemeye gittiğim bütün dindar öğretmenler ölüm hakkında konuşuyor hiç kimse yaşam hakkında konuşmuyor.
Bir tarla suladığım, bir susuza su yetiştirdiğim yoktu. Başıboşluk, amaçsızlık ve yolunu yitirmişliğin sıkıntısına "derbederlik" deyip geçiyor, içimdeki boşluğa bir teselli bulmaya çalışıyordum. Rüzgâr idim de, ne yandan eseceğimi, ne yana eseceğimi bilemiyordum. İçime doğru, iç dünyama doğru kendimle konuşuyor, kainatı anlamaya çalışıyor, hikmetleri düşünüyordum. Gördüğüm bütün varlıkların ve olup biten değişimlerin yumak yumak karmaşasının ardında kalıcı ve sürekli bir gerçeklik olduğunu düşünmek ve buna inanmak bana güç veriyordu. Bu yüzden idi ki ilden ile dost soruyor, viranelerde, izbelerde yol iz arıyordum. Ne çare, gittigim yerlerde hep acı ve elemle karşılaşıyorum. Son birkaç yıl içinde bozkırda ne çok ölüm olduğunu, ne çok mezar kazıldığını, hayat ve ölüm dengesinin ne çabuk değiştiğini görmemek imkansızdı. İmar adına kazmanın değdiği yerlerin mamure değil de mezar olması, insanların ruhlarında keder yumakları sarıyordu.
Sayfa 109
Doğmak, hayatta olmak kadar doğal bir şey olan ölüm üzerine çok az konuşuyor ve düşünüyoruz. Ölümü hayata nasıl yaklaştırabiliriz ?
Nesne bizi düşünüyor. Hedef bize isabet ediyor. Sonuç bizim nedenimiz oluyor. Dil bizi konuşuyor. Zaman bizi yitiriyor. Para bizi kazanıyor. Ölüm yolumuzu gözlüyor.
Reklam
376 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.