Rüzgar çıktı, bir yerlerden sürükleyerek hafif kum bulutçukları getirdi. Tesadüfen elimi saçımdan geçireceğim geldi, orada birkaç kum taneciği olduğunu hissettim. Tanecikleri parmaklarımın ucuyla bir süre başımın derisinde ileri geri sürdüm. Saçımın içindeki kum sayesinde birden ölümde payım oluverdi. Kendimi bir anda, içinde bir çeşit neşe olan bir üzüntüye dalmış buldum. Hem yaşıyor hem tozla kaplanıyordum, yaşıyordum ve aynı zamanda azıcık ölüydüm. Linda'ya hiçbir zaman bundan daha yakın olmamıştım. Bir süre sonra kolumla gözlerimi örterek gözyaşlarımı gizledim.
Sayfa 101
"Artık hayatı bırakmak, ölüme sığınmak gerekiyor. Bunun ne­ denlerini, şimdi, şu satırları yazarken tamamiyle açıklıyabilecek durumda değilim. Kafama üşüşen karanlık düşünceler arasında bunaldım. Kurtuluşu ölümde arayacağın. Aşk. .. Ölüm ... Ve mil­ liyetime dokunan yaralar... Bu akıl almaz yenilgi... Bir subay ar­ kadaşla aramızda geçen dünkü konuşma, daha başka nedenler, aylardır olgunlaşan bu ölüm kararım, apansız kolaylaştırdı. Bakı­ nız 'kolaylaştırdı' diyorum. Çünkü bu benim için yeni bir fi kir değildi. Zavallı Türkler düşman çizmelerinin altına düştükten sonra yaşamak bana önce zor gelmeğe başlamıştı. Sonra imkan­ sızlaştı. Arkadaşım, savaşta gösterdiğimiz atılganlığın, ölümü hi­ çe saymamızın aptallık olduğunu delilleriyle saydı döktü. Hiçbir yararlı ödev yapmadan ölüme teslim olduğum için sizden utanı­ yorum. Yaşamayı göze alan silah arkadaşlarımın benden daha güçlü olmalarını Tanndan dilerim. Ben daha fazla dayanamadım. Allah size de büyük işler görmeyi nasip etsin! Ruhum Türklerin mutluluğuna elbette katılacaktır. Fakat bunu bekleyip gözümle görmeye gücüm yetmedi. Çok acı çekiyorum. Bu ölüm kararma adım adım nasıl sürüklendiğimi ilişik defterde okuyacaksınız. Karmakarışık, kırık dökük yazdım. Siz anlarsınız. Beni bağışlayın aziz komutanım, elveda! Bahtsız yaveriniz Üstteğmen: M. Ali."
Reklam
Hindistan’la ilgili hayati bir bilgi
Hindistan'da, Punjab eyaletinde, eğer Punjab'tan geçiyorsanız asla birine "saat kaç?" diye sormayın. Çünkü eğer saat on ikiyse öyle bir dayak yersiniz ki, canlı kurtulmanız mucize olur. Bunun çok felsefi bir nedeni vardır; ama felsefe aptalların eline geçtiği zaman işte böyle şeyler oluyor. Sih dininin kurucusu Nanak, aydınlanma anlamına gelen samadhi'yi açıklarken bir örnek vermiş ve bunun saatin iki kolunun on ikide buluşması gibi olduğunu, ikinin bütünleşmesi gibi olduğunu söylemişti. Sadece bir örnek veriyordu. Samadhi anında varlığın ikiliğinin yok olduğunu ve tekliğe ulaşıldığını anlatmaya çalışıyordu. Aynı şey ölümde de oluyor. Daha sonra aynı şeyin ölümde de olduğunu açıkladı: Birbirinden ayrı olarak hareket eden iki kolun bir araya gelip durduğunu, tek olduğunu anlattı: Varoluşla bir bütün olmaktan söz ediyordu. O yüzden Punjab'ta saat on iki ölüm sembolü oldu. Eğer herhangi bir Sardarji'ye "saat kaç?" diye sorarsan ve saat on ikiyse, seni dövmeye başlar çünkü onunla alay ettiğin, ölmesi için beddua ettiğin anlamına gelir.
Rüyamda sabah namazı saatinden sonra bir çatı gibi yerden atlamışım amacım kaçan iki adama soru sormaktı. Atlarken ne düşündüm bilmiyorum çünkü adamlar tehlikeli mafyatik tipler çıktı. Sırtı dönüktü o an bana dönüşünden kötü bir olduğunu hissettim. Bana doğru gelmeye başladı kurtulmam için ya da diğer çatıya atlamam lazımdı ya da beni yakalamasına
Tatlım benim güzelliğin senin ölümde bile enfes Son kez yıkıyorum senin çıplak bedenini gözyaşlarımla Seni yakacak ateş beni yakan sevgiden daha harlı olamaz. Benden sonra ölümden başka hiçbir aşık bilmeyecek seni
Sayfa 72 - Metis Yay. 1. Basım: Aralık 2007
Birçok kez duydum sevdiklerimin gözyaşlarını yüzümde. Hep rüyada, ölümde, hep yitirdikten sonra…
Reklam
Kararlı insanları severim. Ucunda ölümde olsa kararından dönmesin.
— "Bundan sonra beni karşında dünyanın en zalim adamı olarak bulacaksın!" — "Zulmün beni yıldırmaz, Alexandre. Artık kimseden korkmuyorum. Hele senden hiç! Ayrılmamızı sen istedin, ayrılacağız. Kesin kararımı verdim..."
Sayfa 66 - Güven Basım ve Yayınevi, Üçüncü Baskı: İstanbul, 1972Kitabı okuyor
Rainer Maria Rilke
Birinci Ağıt Kim duyar, ses etsem, beni melekler katından? Onlardan biri beni ansızın bassa bile bağrına, yiterim onun daha güçlü varlığında ben. Güzellik güç dayandığımız Ürkü'nün başlangıcından özge nedir ki; ona bizim böylesine tapınmamız, sessizce hor görüp bizi yok etmediğinden. Her melek ürkünçtür. Kendimi tutar bu yüzden, yutkunurum.
Bir de yiğitlik, mertlik var. Soylu insan ölümde yenilmez. Soylu insan, ha bir gün önce gitmiş bu dünyadan, ha beş gün sonra gitmiş, soylu insan birkaç gün daha fazla yaşamak için onurundan bir şey yitirmez.
Sayfa 504Kitabı okudu
Yaşamın, en temelde, bağımsız, kendine yeterli olmaya çalışmanın süreci olacak doğumda, tam bağımlıydın; sonda, ölümde ise, -başarabilirsen- tam bağımsız olabileceksin. Ama, ikisinin (doğum ile ölümün) arasında, hep bir gelişme olacak yaşamın : bir ‘ilerleme' değil; şu ya da bu yönde, bir gelişme... Kendine yeterli olma, bağımsız olma yönünde ise, gelişmen, hep, başka kişilerle kurduğun ilişkilerin içinden geçerek yürüdüğün bir yol olacak. Bağımsızlığın, bağımlılıklardan geçecek. Yaşamını, ancak bağımlılıkların içinde bağımsız kılabilirsin — ki, yaşamı özgürleştirmen, onu, sürekli, bir yerlere bağlayıp, sonra, o yerlerden koparabilmen olsun. Yaşam, kopmadan kurtulamaz -- ama bağlanmadan da kopamaz. Yaşamında kurtuluş, hep, bağlanıp -kendini bağlayıp-- sonra, hep, bağlarını koparman olacak.
Sayfa 43 - Yaşam (ki)Kitabı okudu
Reklam
Sonra tuhaf bir şey oldu. Babam öldü. Kaptırmış çalışıyor, harç ve taş arasında fırıldak gibi dönüyordu ki birden babamın dünyadan ayrıldığını hissettim. Yüzünü taradım, orada yazılıydı. Gözleri açıktı, elleri hareket ediyordu, harç karıyordu; ama ölmüştü, ve ölümde tek bir sözü yoktu söyleyecek.
Sayfa 106 - Parantez YayınlarıKitabı okudu
Aslında bir ara nasıl bir son olduğunu düşünüp ölümden korkuyordum. Aklıma geldikçe, tüylerim diken diken oluyordu. Biliyordum yanmanın ne olduğunu, biliyordum idamın ne olduğunu ama acısını kestiremiyordum, hâlâ da kestiremiyorum. Çünkü yaşadığım onca şeyden sonra bir de rahat ölüm istiyorum ya, kendime gülüyorum. Sanki her şey yolundaymış gibi, bir de ölümde bile rahatlık istiyorum…
Sayfa 17
Haldun Taner-On İkiye Bir Var hikayesinden güzel bir pasaj
Zaman geçiyor. Bizler zamanın içinde yüzdüğümüz halde zamanın geçişini değil de, o geçtikten sonra, sadece geçmiş olduğunu hissedebiliyoruz. O da şakağa düşen aklarda, alnımızdaki kırışıklıklarda, bele yapışan lumbago ağrılarında, nihayet hastalıkta, ölümde… Ama zaman daha geçmeden, henüz geçerken, onun geçişini âdeta gözle görür gibi şuurlu ve uyanık bir şekilde hissedebildiğimiz gün, öyle geliyor ki bana, bizden habersiz geçmiş zamanın bizde yaratabileceği bütün acı sürprizleri ortadan kaldırmış olacağız.
Hayatın Anlamı
3.Kısım Anlam Tutulması Anton Çehov'un Tri Sestry oyunundan şu kısa diyaloğu dü- şünelim: MASHA: Bir anlam yok mu? TOOZENBACH: Anlam mı? (...) Şuraya bak; kar yağıyor. Bunun anlamı ne? Kar bir ifade ya da sembol değildir. Anlatabildiğimiz kada- nyla gök kubbenin kederlenmesinin bir alegorisi değildir. Philip Larkin'in baharı
958 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.