" Dayımın evi portakal ağaçlarıyla dolu büyük bir bahçeyle çevriliydi. Biz evdeki çocuklar aç olduğumuzda portakalları toplardık. Annem elimize vurur ve portakalların bizim olmadığını ve yememize izin verilmediğini söylerdi. O zamandan beri portakal yiyemiyorum. Portakalları görmek ve portakal ağaçlarının hala Hayfa'da olduğunu, fakat şimdi başkasının olduğunu düşünmek bana büyük üzüntü veriyor."
Okulda annelerimizin yaşına gelince nasıl olacağımıza ilişkin bir yazı yazmamız istendi. Hepimiz çocuklarımıza eşitlerimizmiş gibi davranacağımızı, kızlarımızın evlenmekten başka bir şey yapmamasını beklemeyeceğimizi yazdık.
Öyle görünüyor ki,kötü adlarla çağrılmak bir şey, ateş edilmek başka bir şeydi.
Bir keresinde ağlamaya başladık, fakat küçük bir oğlan bize dedi ki" Sözcüklere aldırmayın, çünkü biz onlar kadar asla alçak olamayız." Fakat o sırada aldirmamak çok güçtü.
Ya erkekler diye sordum. Ne de olsa gözaltına alınmamış binlerce erkek var. Nadie kıkırdadı." Otuzbeş yaşlarındaki erkekler işin içinde değil. Korkuyorlar ve sorumlulukları var. Politikadan söz etmeyi hoşlanıyorlar, fakat eylemde kötüler."
Sanki büyük bir cezaevindeymişiz gibi ve gerçekten kaybedeceğimiz tek şey bu.
Askerler bizi botlarının altında böcek gibi ezerlerdi. Sonra yeter dedik; artık bunu kabul edemeyiz,biz insanız.
Cezayir savaşında da Müslüman kadınlar giysileri altında silah taşıyor ve dava için özgürlük ve yaşamlarını feda ediyorlardı. Fakat bağımsızlık kazanıldıktan sonra,erkekler kadınları evlerine ve geleneksel Müslüman kadın rolüne geri gönderdiler- hatta öyle ki bir kez daha peçe takmaya zorladılar.
Gülerek ve saçını arkaya atarak bir kağıda gerçek adını ve adresini yazıyor. Bana bir uçağı bombaladığını itiraf ederken gülmesi tuhaf geliyor- karatahtaya kaba sözcükler yazarken yakalanmış on yaşındaki bir çocuk gibi- fakat sorgucular gülmenin Korelilerin büyük utanç ve pişmanlık gösterme yolu olduğunu açıkladılar. Tuhaf fakat doğru; Güney Kore'de yaşayan Batılı bir arkadaşım bana,kızı bir kazada ağır bir şekilde yaralandığı zaman babasının kahkahadan kırıldığını anlattı.
Bayan Kim uçakta hosteslerin ona birçok armağan- uçuşun anısı olarak oyun kartları, anahtarliklar ve cüzdanlar- verdiğini hatırlıyordu." Bunu kafama kazımıştım çünkü armağan almaya alışkın değildim " diye açıkladı.
Franco öldüğü zaman duyduğum ferahlamayı hatırlıyorum. Herkes değişim olacağını düşünüyordu,; bir gecede olmayacaktı belki ve herşey harika olmayacakti, fakat koşulların iyileşeceğine inanıyorduk.
Bize,özellikle bana bağırarak, bana fahişe,pezevengin kızı diyorlardı; anlamsız küfürler.
Yöntemleri,sizi önce fiziksel olarak yıkmak, sonra psikolojik işkence uygulamaktır.
Daha sonra Belen'in kaçtığını anlayınca deliye döndüler,ellerinden bir erkek kaçırsalardı daha az kızgın olurlardı. Bu kahrolası kadını yakalayamadıkları ve kurdukları tuzaktan kurtulduğu için erkek gururları incinmişti. Belen gerçek bir dikendi.