Orhan Seyfi ismini işitir işitmez şu cümleleri hatırladım:
"Faruk Nafiz, Orhan Seyfi kral gibiydiler. Dedikleri dedik, çaldıkları düdüktü. Hani ne oldu? Kimin dilinde kaldılar bugün, kime meram anlatabiliyorlar?
O manolya resimleri, şampanya bardağı, konca gül, Tarabya sahilleri, Adaların ıssız tenha yolları, Çallı İbrahimlerimiz, Feyhaman beylerimiz nerede? Kervana karışamadılar, bu güne yetişemediler elbet! Gençlik ateşi sönünce, yüce emeklerinden ekmek çıkmayınca bu alandan çekiliverdiler. Geride kalan üç beş tane hayran da, ne halleri varsa görsünler!"
Sahiden, şiirlerinin ekseriyeti bugünün okuyucusuna hitap edebilecek türden değil. Anadoluyu terennüm etmeye girimiş birer şiir müsveddesi gibiler. Eski deyişleri duyayım, o saz tınısını işiteyim diyip açılır ve okunur birkaç sayfa. Fakat hepsi bu. Bilhassa o "yenilik" gayretiyle yazdığı şiirler... Mazallah bir edebiyat talebesi okusa, edebiyatı bırakır!
Hoş, yok değil, mısra mısra çıkarıp söyleyebileceğimiz, zikredebileceğimiz şiirler. Var. Fakat her kitaptan bir cümleyle de olsa istifade edilebileceği düşünülürse, zannederim tabiatından gelen bir hak bu. Bir başarı değil. Döneminde parladı ve söndü. Saman alevi. Bugüne ulaşabilecek kudrette değil bu şiirler.