KARŞI EVİN ANNESİ
Sen iki ters bir düz kırgınlıklar örerken beş numara şişle
Yumuşacık kakaolu kekler yapardı karşı evin annesi
İmrenirdim
Mutfağındaki eksik malzemeden bihaber
Tepeleme dolu kızgınlıklar yüklerdim dişlerimin arasına
Bilmezdim anne
Karşı evin babasında bitermiş iş
Bunu görmezdim
Hep başın ağrırdı
Başın, hep ağrırdı
Sırf bu yüzden
Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
sana bakmak
bir beyaz kağıda bakmaktır
her şey olmaya hazır
sana bakmak
suya bakmaktır
gördüğün suretten utanmak
sana bakmak
bütün rastlantıları reddedip
bir mucizeyi anlamaktır
sana bakmak
Allah a inanmaktır
Yılmaz Erdoğan
Hayatın çilesine tahammül gerek,
Değil mi ki sefa ile cefa müşterek.
Sizce ağlamak için göz yaşı mı gerek?
Bazen dertliler de ağlar ama gülerek.
Necip Fazıl Kısakürek
GÖĞE BAKMA DURAĞI
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yanab otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs
Baştan bir şeyin iyi olduğuna inandığımızda, buna bağlı olarak o şey genellikle iyi olur—ve onun kötü olacağına inandığımızda, kötü olur. Peki, bu etkiler ne kadar şiddetlidir? Sadece düşüncelerimizi mi değiştirirler yoksa bizzat deneyimin fizyolojisini de değiştirirler mi? Yani, bir şeyin tadının iyi (veya kötü) olmasını beklediğimizde, hakikaten o şekilde tat versin diye önbilgiler tat duyusunun altında yatan nöron aktivitesini sahiden değiştirebilir mi?
Akıl Dışı Ama Öngörülebilir
Bir ruh halinden diğerine bakmak zordur. Her zaman mümkün olmaz. Ne var ki bilinçli kararlar vermek için, deneyimin diğer yüzünde yaşayacağımız ruh halini bir şekilde tecrübe etmemiz ve anlamamız gerekir. Bu boşluğun nasıl doldurulacağını öğrenmek, yaşamlarımızdaki bazı önemli kararları vermede çok önemlidir.
Akıl dışı ama öngörülebilir.
Birleştirici etkenlerin en kolay bulunanı ve en genel geçer olanı nefrettir. Nefret, bir insanı kendi benliğinden koparır, ona geleceğini unutturur, onu kıskançlıklardan ve bencillikten kurtarır. Kendine benzeyenlerle kaynaşarak tek bir ateşli kitle haline dönüşmek için yanıp tutuşan, anonim bir parçacığa dönüştürür. İnsan, genellikle bir şeyi sevdiğinde kendine müttefikler aramaz; hatta tam aksine kendine özgü kalmasını ister. Fakat bir şeyden nefret ettiğinde kendine hemen müttefikler arar.