Yeminli düşmanımız olan Şeytan, her gün bizlere gelip adeta şöyle diyor: "Aman, çocuklarınızı okutmayın! Haksızlıklara boyun eğin! Ezilen insanları, "neme lâzım!" deyip görmezlikten gelin! Allah'ın dinine saldırıldığını görsen de, kendi menfaatın açısından sesini çıkarma! Fenālıkları düzeltmek sana mı kaldı? Bir makam elde edinceye kadar konuşma; hatta namazını bile, kimse farkına varmayacak şekilde, imâ ile kıl, gerekirse terket, kılma! Etliye, sütlüye karışma! Sana ne insanların ezilmişliğinden, sürünmelerinden, bin bir çeşit insan canavarı tarafından sömürülmelerinden, hortumlanmalarından, köleleştirilip, ellerinden şahsiyetlerinin alınmasından... Zulmü ve zulmedenleri görme! İnsanlara zulmedildiğini görünce, görmezlikten gel ki seni de o zihniyette sanmasınlar! Ara sıra da olsa, Allah düşmanlarının toplantılarına katıl ki, seni kendilerinden bilsinler ve seni üst makamlara getirsinler! Bunun için de kendini, kendi sıfatlarınla değil, inanmayanların sıfatlarıyla sun, kendini inanmayanlar gibi tanıt! Bir kadeh şaraptan bir şey olmaz; zamana uy gitsin! Ortam neyi gerektiriyorsa, o şekilde görün! Haklının yanında değil, güçlünün yanında ol!" İşte Şeytan'ın her gün bize yaptığı bu telkinler, Adem (a.s)'a yapılan telkinlerin aynısıdır. Şu farkla ki, biz insanlar, Cennette değil, dünyada yaşıyoruz.
Tıpkı ses dalgalarının havada yayılması gibi, bizim açığa çıkardığımız inanç ve düşünce enerjisinin de dünyaya yayılabilmesi için bir ortama ihtiyacı vardır; bu ortam da kuantum alanıdır.
Reklam
Dilsizlerin dilidir keder. Her ne pahasına olursa olsun susmanın bir ortam olduğu belletildiği yerlerde, insanlar kederleri ile dünyaya kafa tutarlar. "Şu dünyanın bana yaptığına bir bakın! der gibi kederin kalesine çekilerek küserler. Mülksüzlerin, yoksulların yegane silahıdır küsmek, Ama zaten modern dünya, çarkını onlarsız da çevirebildiği için; tükettiğin kadar var olduğun bir dünyada onların işgal ettiği yer bir dişin kovuğunu doldurmayacağı için, o küsüş pek de az işitilir. Gerçekleşmiş hayallerin, duyarsız kocaların, çaresiz ana babaların omuzlarına bindirdiği yükle kamburlaşan .......soluğu bir psikiyatri kliniğinde alacaklardır.
Görsel ve işitsel aygıtların bağımlı kıldığı cereyanlı ortam, istençlerini sömürmüş, sevinçlerini tüketmiş, dirençlerini kırmış ve aynı ortamlardan, aynı görsel ve işitsel verilerle, aynı bilgi kırıntılarıyla, aynı naylon kişiler ve aynı balon olaylarla eğlenerek aynılaşmış bu büyük kalabalığın neredeyse her cümleye “aynen” demesi benim durduğum yerden bir çığlık gibi duyuluyor.
Yani "bir ortam ne kadar steril olursa, o kadar iyidir" anlamına mı gelmektedir? Bu tip reklamlar hâlâ televizyon kanallarında sıklıkla döndüğüne göre genel kanı buymuş gibi gözükmektedir. Oysa durum düşünüldüğünden epey bir farklıdır.
Geçmişin insanıyla günümüz insanının sorunları elbette birbirinden farklıdır, ama eski insanlara oranla daha mutsuz olduğumuz söylenemez. Geçmişte insanlar, geleneklerin sağladığı koruyucu ortam içerisinde, günümüz insanının yaşamakta olduğu yalnızlık, anlamsızlık ve yabancılaşma gibi duyguları pek tanımıyorlardı. Ama geleneklerin koruyuculuğunu özgürlüklerinden vazgeçerek ödemişlerdi ve yaşadıkları toplumsal ortam kendilerini gerçekleştirebilmek için bugüne oranla çok daha az elverişliydi.
Reklam
"Kitap almak da okumak da bir ortam işiymiş anladık. İnsanlar kendileri gibi okuyanları gördükçe daha bir hevesli, iştahlı oluyorlar."
Sayfa 77 - İletişim Yayınları, "Kitapçı Baytar"Kitabı okudu
İnsanın hayatını devam ettirebilmesi kendi kudretinde olsaydı, organlarının idaresi, yaşanabilir ortam sağlama, rızık temini gibi temel gereklilikleri yerine getirebildiğini varsaysak,( ki bunları sağlamanın da insan için imkansız olduğu aşikardır), kim ölürdü ki?
1. Anlaşma; "Sözcükleri özenle seç." "Söz saf büyüdür." Kullandığınız sözcüklerde kusursuz olun, sözcükler zihninizde sevgi tohumları için verimli ortam oluşmasını sağlayacaktır. 2. Anlaşma; "Hiç Bir Şeyi Kişisel Algılama." İnsanları, kişisel algılamadan gerçekte oldukları gibi görebilmeyi başardığımızda, asla onların söylediği ya da yaptığı şeylerden incinmeyiz. 3. Anlaşma; "Varsayımda Bulunma." Varsayımsız bir iletişim açık ve nettir, duygusal zehirden arınmıştır, özenli bir iletişimdir. 4. Anlaşma; "Daima Yapabildiğinin En İyisini Yap." Yapabildiginizin en iyisini yapmakla, yaşamı dolu dolu ve yoğun yaşarsınız. Üretken ve kendinize karşı iyi olursunuz.
İnsana geldiğimizdeyse iş biraz farklılaşmaya başlar: İnsan karnı tokken, sağlığı yerindeyken ve fiziksel ortam koşulları onun için idealken bile sorun yaşayabilen bir canlı türüdür. Bu özelliği ona veren şey de çok gelişmiş olan düşünce yeteneğidir. Düşünme becerimiz, dünyayı doğrudan doğruya tecrübe etmek yerine düşünce aracılığıyla yaşamak gibi bir özellik kazandırmıştır bize.
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.