Bütünler olarak değil, parçalar olarak varızdır. Yaşam da benliğimiz de paramparçadır. Bu paramparçalıkları gizlemek için onlara eksiksiz ve çelişkisiz birer bütünmüşler gibi davranırız.
Yalıtım, nesnenin ölümüdür
Varlık, kendisinden başka her şey gibidir. O kendisi olarak değil başka nesnelerle, atmosferle ve zihinlerle kurabildiği ilişkiler bağlamındadır. Varlığın kendisi yoktur, kurduğu, kurabileceği, kurabildiği varsayılan ilişkileri vardır. Tüm ilişki kurma kapasitesinin sona ermesi ise ölüm olarak görülebilir.
Reklam
Ben bu iki güzergahı kıyaslarken aklımı kurcalayan tek bir sorun var: neden evrim Batı'da bu kadar olumlu gelişti de, Müslüman dünyasında bu kadar düş kırıcı oldu? Evet, vurguluyor ve ısrar ediyorum: uzun bir hoşgörüsüzlük geleneği olan, "Öteki"yle yan yana yaşamaktan her zaman rahatsızlık duymuş olan Hıristiyan Batı ifade özgürlüğüne saygılı toplumlar ortaya çıkarabilmişken, uzun zaman yan yana birlikteliği uygulamış olan Müslüman dünyası neden artık fanatizmin kalesi olarak görülüyor?
“Doğru ilişkilenme büyük bir beceri. Önce kendini tanıma cesareti göstereceksin, sonra karşındaki kişiyi asla tanıyamayacağın gerçeğiyle yüzleşeceksin; ama yetmez, olduğun şey olarak kendini ve olduğu şey olarak karşındaki kişiyi seveceksin. Yetmez. Kendini değiştirmeye cesaret edecek, karşındaki kişiyi değiştirmeye cüret etmeyeceksin. Karşındaki kişinin kendini değiştirme cesareti için alan açacaksın. "Ben" ve "öteki" bilinci olmadan, doğru ilişkilenme mümkün değil.”
Üvey babam Falih Rıfkı, Cumhuriyet ideallerine tam anlamıyla inanmış bir Kemalist olarak başladı meslek hayatına. Yazılarından ötürü, İstanbul hükümeti onu hapsetmişti. Beni görmek istediği için, Bekirağa Koğuşuna annemle gittiğimizi hayal meyal hatırlıyorum. Falih Rıfkı'yı demir parmaklıkların arkasında görünce, "ben babamı istiyorum" diye acı acı ağlamaya başlamışım; üvey babamın da gözleri yaşarmış. Bu durum, öteki siyasal mahkûmları da öyle duygulandırmış ki, daha sonraları çok sevdiğim meslektaşım Macit Gökberk'in babası Şükrü Naili Paşa, "ah, ne kadar da benziyor babasına!" deyip dururmuş. Oysa ben, kara saçlı kara gözlü esmer bir çocuk; Falih Rıfkı sapsarı saçlı, mavi gözlü bir genç adam.
Temür, Osmanlı ordusundaki Tatarları elde etmişti. Ülkeleri Osmanlı ülkesine eklenen Anadolu beğleri Temür ordusunda idiler. Bunlar Osmanlı ordusundaki erlerini Temür tarafına çekeceklerdi. Yıldırım'ırı oğulları da babalarından memnun değildiler. Temmuz sıcağında savaş başladığı zaman durum işte bu merkezde idi. Çağataylılar, oklarıyla
Reklam
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.