Bu topraklarda bazı şeylerin asla değişmemesi.
Kim bilir, şu genç kadın kimin, hangi baba ile hangi ananın nazlı bir kızıdır? Pek küçükken evlenmiş olacak, çocuğundan öyle anlaşılıyor. Belki on beş on altı yaşında... Tutmuşlar bilmediği bir adama verivermişler, “Senin her şeyin işte bu adamdır” demişler. Sonra ana baba ortadan kalkmış, dünyada bu adamdan başka kimse kalmamış. Bir ay ya mesut olmuş ya olmamış, kocası içmeye başlamış, nihayet bir akşam evde küçük bir çocukla yalnız kalmış. Bu genç kadın ne yapar?
Sayfa 61 - Ahmet Şevki Efendi ,Raci’nin karısı için
《Güneşten ağır ağır gölgeye geçilir gibi, pek de anlamadan akşam olur gibi, ışıklı, neşeli bir yüzden kederlere geçti Aziz Bey. Kederli bir mazisi oldu. Burnu havada, başı dikti hep. Başka türlü yaşamayı beceremediyse de, o gece Haliç'in kirli sularına bakarken anladı ki aslında hep öyle sanmış. Oysa şiddetle yanılmış. Ve yine anladı ki hayatı tümüyle bir yanılgıymış.》
Sayfa 12 - Can ÇağdaşKitabı okudu
Reklam
Cahit Sıtkı, nerdeyse benim boyumda, ufak tefek bir adamdı. Hiç biçimsiz değildi; ufak boyuttaydı sadece. Bir Çinlininkiler gibi çekik kara gözleri vardı. Herkes için, ikide birde, "çok iyi yüreklidir, sevgi doludur" derler ama, gerçekten öyle olan çok az sayıda insan vardır aslında. Cahit Sıtkı o ender insanlardan biriydi. Mehmet-Ali "reçeteli" olmadan önce onunla sık sık kavga etmemize çok üzülürdü. Bir akşam, biz gene dalaşırken, arkamızdan geldi; bir elini Mehmet-Ali'nin omuzuna, ötekini benim omuzuma koyup, o zamana kadar duymadığım bir şiirini okudu. Anımsadığım kadarıyla, Değil kardeşim, değil; gök mavi değil, Dal yeşil değil, ayrı suda yüzer bindiğimiz gemiler. gibi bir şey söylüyordu o şiirde; ama Mehmet-Ali ile benim gemilerimizin aynı sularda yüzmesiydi asıl istediği. Cahit Sıtkı çok içtiği halde, sarhoşken tatsızlık çıkarmazdı. Ancak içinde biriken ve hiçbir zaman açığa vurmadığı acılar onu ölüme iterdi sanki. Beyoğlu'ndan geçen tramvayların önüne atardı kendini. Her bir taraf tramvayın çan sesleriyle çınlarken, adaşı uzun boylu Cahit, fırlar, ufak tefek Cahit'i yaka paça yakalayıp, kaldırıma taşırdı.
ÖMRÜM OLMAYACAKTI YOKSA
... "Hiçbir meydana açılmayan bit sokakta, akşamların geç sabahların hemen olduğu evlerin birinde tanıdım dünyayı, Çocukların hiçbiri kendiliğinden uyanmazdı uykulardan.Zamanın ağırlığını duymak için öyle yılların geçmesi gerekmiyordu .Susmaktan yontulmuş kara kuru birer heykeldi herkes . Gülmek, yaşama sevincinden çok bir zembereğin boşalmasına benzerdi.İki yorgunluk arasında aldığımız tek soluk trenlerdi. Günlerin onca darlığı içinde genişlik duygusunu kırlangıçlar öğrettiyse , uzakların tohumunu trenler attı içimize.Bizim dışımızda tüm dünya raylardaydı.Gitmek bir iç çekişe döndükçe, yaşadığımız her şey değersizleşiyordu. Yaşlılarla çocuklar arasında hiçbir fark olmadığını gördüm bir gün.Evler,sokaklar, babam, kırlangıçlar...Trenler dışında her şey,bir yatıra bağlanmış çaputlar gibiydi.Herkes birbirine bakarak anlıyordu yaşadığını.İçimdeki yalnızlık başka yankılar istiyordu.Ömrüm olmayacaktı yoksa.Ve bir akşam, gittiği yöne aldırmadan ilk trene bindim ,bin yıldır kimsenin inmediği istasyondan. "
Her şey ölümden daha korkunçtur. (Sükût) Bazı gece uyuyamazsın, içinden uykuyu alıp götüren büyük bir derdin vardır. Yarın karşılaşacağını ve önünde ezileceğini bildiğin birçok müşkülat yakıcı bir güneşin ışığı gibi gözlerine vurur, seni uyutmaz. Sen yorgun, bitkin, bir dakika kendini unutabilmek için çareler ararsın. Kalbinin etrafında gürültü yaparak sana uykuyu haram eden bu düşünceleri bir an olsun kafandan çıkarmaya karar verir, yüze kadar sayar, yahut gözlerini sabit bir noktaya dikerek hiçbir şey düşünmezsin. Yavaş yavaş tatlı bir dalgınlık vücuduna yayılmaya başlar, adeta her tarafının yumuşadığını duyarsın. Fakat bu anda kafandan zorla çıkarıp attığın düşünceleri dışarda tutan eller de yumuşar. Ve bir sandalın altındaki deliği kapayan tıkaç oradan alındığı zaman sular nasıl deli gibi içeri dolarsa, bu düşünceler de tekrar kafana hücum ederler. Sen, kalbin şiddetle çarparak uyanırsın. Aynı azap yeniden başlar. Seni asıl harap eden, şimdi uyusan bile yarın akşam bu işkencenin gene tekrar edeceğini, hiç bitmeyeceğini bilmektir. O zaman gözlerinde bir uyku tüter. Öyle bi uyku ki, ne çarpıntısı vardır, ne de yarını… Yorgun vücudun boylu boyunca yatıp dinlenecek ve hiçbir düşünce, hiçbir dert sana gelmeye yol bulamayacaktır. İşte ölüm bu uykudur… Geceleri gözlerini kapayamayanların aradıkları uzun ve rüyasız uyku.
Sayfa 8 - Birinci hizmetkarKitabı okuyor
"Ben Cassius Blackwood, Club 444'ün başkanı ve CEO'suyum," dedim. "Kardeşlerim ve ben kendimizi tanıtmak ve size hoş geldiniz demek istedik. Kulüp yarın akşam açılıyor ve sizleri aramızda görmekten büyük heyecan duyuyoruz. Bu kulüp bizim bir tutku projemiz, yıllardır hayalini kurduğumuz bir şey. Üyelerimiz yarın akşamki açılışa katılacakları için çok heyecanlılar ve umarım siz de öyle olursunuz. Club 444 çok özel bir yer, sadece milyarderlere özel bir kulüp, müşterilerimizin rahatlayabileceği ve hayatın sunduğu en iyi şeylerin tadını çıkarabileceği bir sığınak." Bakireler pür dikkat dinliyor, daha fazlasını duymak için sabırsızlanıyorlardı. "Beşiniz de özelsiniz," diye devam ettim. "Ekibimize katılan diğer kızlardan farklısınız."
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.