Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
77 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Kitabı tek cümlede özetlemek gerekirse: "Gerçek Islam bu değil." cümlesini kurmak gerekir. Devamlı dalga geçilen, alay etmenin zeka belirtisi sayıldığı günümüzde, bu cümle de o istihzalardan epey bir nasibini alıyor malumunuz. "Ne ulan bu gerçek Islam? O değil, bu değil, hangisi o zaman?" diye soruluyor ya, cevabın bir ucu da bu eser işte! Ali Şeriati'nin bir konferans sırasında sunduğu konuşmanın metni olan bu eser, dini hak din ve şirk dini (bence din değil inanış.) olarak ikiye ayırıyor. Şirk dinini ise baş edilmesi kolay bir din olarak tanımlıyor. Baş edilmesi zor olan ise mızrağının ucuna Kur'an'ı takmış olanların savunduğu gizli şirk imiş. Ne kadar doğru. Birbiriyle savaş halinde olanlar dinsizler ile dindarlar değil hak dinine inananlar ile şirk dinine inananlar. Çünkü dinsiz olan kimseler tarih boyunca hiçbir topluluk kuramamışlar; ekonomik, sosyal hiçbir oluşum gerçekleştirememişler. Tarih boyunca insanlar öyle ya da böyle bir şeye inanmışlar. Evet doğru. Kitabın genel fikrine katılmakla birlikte çevirmenin düştüğü bazı notlar Ali Şeriati hakkındaki olumlu görüşüme gölge düşürdü diyebilirim. Çünkü bazı ayet ve hadisleri çok farklı ve alakasız şekilde dayatmaya çalıştığı çevirmenin notlarıyla anlaşılıyor. Kesin kanaat sahibi olmam için hakkında çok şeyler okumam gerekiyor. Kitabı okumaktan gayet memnunum. Kendisini iyice tanımak için istek oluşturdu bende. Tavsiye ederim.
Dine Karşı Din
Dine Karşı DinAli Şeriati · Fecr Yayınevi · 20133,888 okunma
O ihtişâmı elinden niçin bıraktın da, Bugün yatıp duruyorsun ayaklar altında? "Kadermiş!" Öyle mi? Hâşâ, bu söz değil doğru: Belânı istedin, Allah da verdi... doğrusu bu. Talep nasılsa, tabîî, netîce öyle çıkar, Meşiyyetin sana zulmetmek ihtimâli mi var? "Çalış!" dedikçe şeriat, çalışmadın, durdun, Onun hesâbına
Sayfa 267
Reklam
590 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
9 günde okudu
Nasıl başlayayım içimdeki cümleleri dile getireyim diye derken. Öncelikle kitabı yorumlamadan önce bazı hususları dile getireyim dedim ilk önce.... #Daha önce hiç ama hiç polisiye romanı okumadım. Ama polisiye dizilerini çok izledim. Hiçbir bölümünü kaçırmadım. Mesela; "Arka Sokaklar","Kanıt","Galip
İstanbul Hatırası
İstanbul HatırasıAhmet Ümit · Everest Yayınları · 201935,5bin okunma
208 syf.
7/10 puan verdi
Sanırım bu kitabı Holden okusaydı şöyle derdi: "Okuduğum en lanet kitaplardan biriydi. Aslında tam olarak öyle söyleyemezssiniz tabi. Yani kısmen. Yazarın ne yapmaya çalıştığını anlayamadım. Durmadan aynı kelimeleri kullanıyordu. Durmadan lanet diyordu. Çok ayıp.. Ayrıca bazı yerlerde lafı gerçekten iyi konduruyordu. Mizah duygusu da çok
Çavdar Tarlasında Çocuklar
Çavdar Tarlasında ÇocuklarJ. D. Salinger · Yapı Kredi Yayınları · 202159,5bin okunma
Mehmet Akif, Ağzı meyhaneye rahmet okuturken hele bak Bana gelmiş de şeriatçı kesilmiş avanak diye yakınırken, deyimi pek güzel kullanmış. Türkçede bu deyimin nasıl türetildiğine dair, şöyle bir hikâye mevcuttur: Hırsızın biri hastalanmış ve sekerat-ı mevt halinde iken Allah'a şu yolda dualar edermiş: — Yüce Allah'ım!.. Dünyada nasibim hırsızlıktan imiş. Ne kazandı isem bu yolla kazandım. Çoluk çocuğumun kursağına helâl lokma girmedi. O kadar insanın ahım aldım, hakkını yedim. Bu kadar günah ile Senin yüce huzuruna nasıl çıkayım! Arkamdan beni hayırla anacak kimse de yok. Bilâkis herkes beni lanetle anacak. Affet Allah'ım!... Hırsızın delikanlı oğlu, bu hâle bakıp babasına demiş ki: — Baba, sen hiç merak etme. Ben seni her gün rahmetle andırırım, için rahat olsun. Hırsız ölmüş. Evin geçim yükü oğlana geçmiş. Delikanlı babasının mesleğini sürdürmeye kararlı. Başlamış hırsızlığa. Ancak babasının aksine, girdiği her evi âdeta kuruturmuş. İğneden ipliğe ne var ne yoksa alır, ev sahibine çıplak odalar bırakırmış. Öyle bir zaman gelmiş ki, evleri soyulanlar, eski hırsızı, yani delikanlının babasını arar olmuşlar. Diyorlarmış ki: 58 — Babası da hırsızdı ama, Allah rahmet eylesin ihtiyacı kadar çalardı. Bunun gibi açgözlü ve arsız değildi. Bir hırsıza da rahmet ancak bu kadar okunur!
İlk evladım Köksal 1969 yılında ikinci evladım Serdar 1971 üçüncü yavrum Hakan 1973 dördüncü oğlum da 1975 yılında dünyaya merhaba demişti. 13 Kasım Cumartesi 1976 gününden bir gün evvel Serdar'ın dişi çok ağrıyordu. Sabaha kadar ağlamış hiç yatmamıştı. En küçük oğlumu abisine (Köksal) bırakarak Serdar'ı dişçiye götürmeye karar verdik. Serdar
Reklam
"Ruhun bir ahenk olduğunu ileri sürüyor. Bir de bu kitabı tercüme eden kişinin yazdığı yoruma bak: İnsanı yaratan Tanrı ona ruh üflemiş. Ama ney üfleyenlerdeki gibi bu üfürüğün bir sesi de varmış. Bu ses de muhayyer ile sünbüle arasında meçhul bir sesmiş. Anlattığına göre ruh bir nağme imiş, öyle ki bu nağme segâh ile bûselik arasındaki bir sesle bitiyormuş. İlginç!"
Sayfa 94 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
“Yıllardır şuracıkta otururum. Kimse neden demedi. Adın ne senin kızım?” diye sorarken, konuşmasında hafif bir şive keşfettim. Doğu’ya özgü, çok uzaklarda kalmış bir iz. Adı Emine imiş. Yüzyıllardır susmuş bir kadın gibi anlatmaya başladı hikâyesini. Öyle mutluki anlatabildiği için, gözyaşlarım kalbimde dolup taştı o konuştukça. Diyarbakırlıymış. 50’lerin sonunda evlenip gelmiş İstanbul’a. Dört çocuk doğurmuş, biri gözlerini hiç açamamış hayata. Üçüncü çocuğunu doğurduktan bir süre sonra, kocası onları bırakıp Almanya’ya gitmiş ve bir daha hiç aramamış. Zengin evlerine yemek yapıp iğne oyası, dantel gibi el işleri işleyerek büyütmüş çocuklarını. “Onlar da birer birer gittiler, çok uzağa değil ama benden çok uzağa,” derken çantasından çıkardığı mendilini gözlerinin altına değdirdi hafifçe. “Burada bir şey bekler gibisiniz,” dediğimde kederle güldü. Yaşlılığın en derin izleri var gözlerinin ve dudaklarının çevresinde. “Ölümü bekliyorum güzel kızım. Evde ölürsem birileri beni bulana kadar kokarım. Dışarıda öleyim istiyorum,” diye cevap verince altüst oldum birden. Acıma duygularım, vicdanım, aklım hepsi isyana kalktı. Hiçbirinin buna verecek bir cevabı yok. Önyargılarımı dövmek istiyorum. Hayatta yalnız kalmamak için yaptığımız bütün plan ve fedakârlıkların boşuna olduğunu gösteren bir kader anı bu sanki. Ne diyeceğim ki ben bu kadına?
YOK DEVENİN BAŞI Olmayacak şeyler hakkında, inanılmayacak sözler karşısında yahut abartılmış yalanlar hakkında bir alay ifadesi olarak "Yok devenin başı!.." deriz. Hikâye güya, Hoca Nasrettin'in çocukluğunda geçmiş: Nasrettin'in dul annesi ince eğirip sıkı sardığı ipleri oğluna verir, götürüp pazarda uygun fiyata satarak, geçimlerini
Sultan Murad da yiğit, gözünü daldan budaktan esirgemez bir padişah imiş. Bağdat üstüne sefer eylemeye karar vermiş. O kavli kararında olsun, Murad’ın anası birgün padişah oğlunu huzuruna çağırmış, “oğlum Murad,” demiş, “sefere gidiyorsun Bağdat üstüne, hayırlı uğurlu, kademli olsun. Osmanlı büyük bir devlet, senin de yer götürmez askerin var, var
Sayfa 306 - Görsel YayınlarKitabı okudu
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.