Açılmayan Tahta Kapı
Fatih Sultan Mehmed Han'ın tasavvuf büyüklerine hürmeti ve onların sohbetine rağbeti çok fazlaydı.Bir gün duasını almak, feyiz ve bereketlerine kavuşmak maksadıyla Şeyh Ebu'l-Vefâ Hazretleri'nın ziyaretine gitti. Huzura kabul için müsaade istedi. Lakin Şeyh Efendi, padişahın kendisini ziyaretine müsaade etmedi. Bu hadiseye çok üzülen padişah, yanında bulunan musahibi Veliyyüddinzâde Ahmed Paşa'ya dönerek, "Gördün mü lala! Bizans'ın yüzyıllardır aşılamayan koskoca surlarını aştık da bir dervişin tahta kapısını aşamadık" dedi. Gayet mahzun bir şekilde tekkenin kapısından geri döndü. Şeyh Ebu'l-Vefâ Hazretlerinin talebeleri, gözlerinden yaşlar akan hocalarına, "Efendim neden padişahı kabul etmediniz? Hem siz üzüldünüz, hem de o" dediler. Şeyh Efendi, “O gaza askeridir, biz dua askeriyiz. Bizim tattığımız lezzeti tadacak olursa tahttan soğur. Devlet işlerini tam yapamaz. Halkın işleri yarım kalır. Müslümanların rahat ve huzur içinde yaşayabilmeleri için devletin ayakta kalması şarttır. Dostluğumuz ve sohbetimiz, birçok insanın işinin yarım kalmasına sebep olacaktır. Bunun vebali büyük olur" dedi.Fatih Sultan Mehmed Han vefat ettiginde cenaze namazını Şeyh Ebu'l-Vefâ Hazretleri kıldırdı". Allah onlardan razı olsun...
Rumeliyi Neden Kaybettik / Mahmut Muhtar Paşa
Sabah saat 6.45'te karargâhımla atlara binmek üzere iken ilerden bir atlı subay geldi ve Şükrü Bey tümeninin kaçmakta olduğunu söyledi. Dörtnal ile köyden çıktım ve derhal kendimi, can korkusu ile kaçıp gelmekte olan karma karışık Redif askerleri ve bataryalar içinde buldum. Bütün maiyetimle hemen kılıçları sıyırarak askerleri zorla
Reklam
Abdülhamid'in Ermeni Politikası
Vambery’e göre; Padişahın, yapılanlardan pişmanlık ve ıstırap duyduğu zamanlar olmuştur. Fakat alınan tedbirlerin lüzumu üzerinde en küçük bir şüphe ve tereddüt göstermemiştir. Ermenistan mes’elesinin halli için yegâne çarenin “Ermenileri ortadan kaldırmak” olduğuna iyice kanaat getirmişti. Bu söz padişahın yeni kâtibi izzet Bey (Arap İzzet Paşa) tarafından sarfedilmiştir. İzzet Bey, Şamlı bir Süryani olup Saraya, Şeyh Abdül-Hüda vasıtasıyla yerleştirilmişti. Büyük arazi sahibi zengin bir Arabın oğluydu. Lazarist rahipleri arasında yetişmişti. Bu itibarla mutaassıp müslümanların, cahili bulundukları geniş bir görüşe ve anlayışa sahipti. Fakat, bu Avrupa’lı tahsil ve terbiye cilâsının altında Fırattan, Akdenize kadar uzanan bölgenin bütün ticaretini ellerinde bulunduran Ermeni tüccar ve sarraflarına karşı tam bir Arap kini yatıyordu. Diğer saray erkânından daha zeki olan İzzet Bey, Abdülhamid’in Panislâm ve Alman ittifakı politikasının çok hararetli bir taraftarıydı. Alman ittifakı, bir tarafın siyasî, diğer tarafın da İktisadî menfaatlerini birbirine bağlayacak bir yol idi. Padişahın Ermenistan mevzuundaki muhafazakârlığı büyük çapta İzzet Beyin her gün biraz daha artan nüfuzuna atfedilebilir. İzzet Beyin politikasına muhalafet edenlerin hepsi de bir kaç gün içinde tasfiye edildi. O zamana kadar çok lüzumlu bir şahsiyet olan ve Ermeni tedibine nâfile yere karşı bulunan Küçük Sait Paşa bile bu tasfiyeden kurtulamadı.
Telefon, Otomobil, Elektrik Neymiş
Bütün dünya bu varlıklarla dolarken biz daha bunları görmemiştik. Selanik'te elektrikli tramvayı, oraya gidenler görmüştü. İstanbul'un tramvayları zayıf beygirler, kamçılar altında elim bir haldeydi. Telefonu nazari okuyorduk. Hâlbuki Avrupa'dan gelenlerden naklen işitiyorduk ki oteller, ticaret evleri, her yer telefonla
Mustafa Kemal’in gelişinden birkaç ay önce, Ankara ile İstanbul arasında bir çatışma olur. Bunun nedeni de adil olmayan davranışlarıyla halka bıkkınlık veren validir. Bu durumda şehrin ileri gelenleri kişisel olarak padişaha başvurmak kararı verir ve postaneye giderek telgraf çekmek isterler. Telgraflarında: "Ankaralılar çok önemli bir konuda efendimiz ile görüşmek istemektedirler." derler. Telgrafa biraz sonra Sadrazam Damat Ferit Paşa cevap verir: "Halk, efendimiz hazretleri ile doğrudan doğruya görüşemez, isteklerinizi kendilerine iletmek üzere bana bildiriniz. Ankaralılar isteklerinde diretirler: "Sultanın kendisi ile görüşmek istiyoruz." "Olamaz. Halkın doğrudan doğruya sultan ile görüşmeye hakkı yoktur." Bu durum, Ankaralıları kırmıştır. Kurulun en yaşlı üyesi sinirlilik içinde aşağıdaki cevabı verir: "Değil mi ki öyledir Ankaralılar ne senin gibi sadrazamı ne de kendileriyle konuşmayan padişahı tanıyorlar."
Sayfa 108 - Etkin YayıneviKitabı okudu
YEMEN PADİŞAHININ HATEMİ TAYİ İLE HİKÂYESİ
Bilmem ki bana bu hikâyeyi kim söyledi. Hikâye şudur: Yemen’de bir padişah vardı. Bu padişahın di­ğer adlı, şanlı padişahlardan ileri idi. Hazine bağışla­mada benzeri yoktu. Ona cömertlik bulunu denilse, ya­raşırdı. Çünkü eli yağmur gibi para saçardı. Bu padişah, kendisini dünyanın en cömerdi bildiği için, kimse onun yanmda Hatem’in adını
Reklam
1,000 öğeden 571 ile 580 arasındakiler gösteriliyor.