Geniş bir ev.
Geniş bir aile.. Yaşlılar (ileri, orta, genç yaşlılar) büyük anneler, dedeler, torunlar, çocuklar..
Herşey yerli yerinde..
Herkes kendi görevinin bilincinde.. Hepsinin tamamladığı üstlendiği bir sorumluluk var. Hele hafta sonlarında topluca sabah kahvaltıları ve akşam yemekleri ve sonrasında içilen kahveler, çaylar.. Hele uzun kış gecelerinde herkes bir köşesine çekilir kimi el işi, örgü, kimi kitap okur, kimi kulaklığını takar şiirini müziğini dinler.. O kalabalık içinde herkesin kendine özerk özgün has bir alanı olurdu..
Ve birgün biri aradan ansızın ecel şerbetini içiverir de çekiliverir.. Sizin oralarda ölüm diyorlar buna.
Biz fani alemden baki aleme tebdili mekan etti deriz.
Sonra o kişinin oluşan boşluğundaki yerini hiçbirşey dolduramaz. O huzur potresinin puzzle parçalarından biri artık kayıptır. Huzurun ipliği çözülmeye başlamıştır.. Duvara hüznün tablosu asılmıştır. Vazodaki o çiçekler anlamsızlaşmıştır artık..
Dünyanın herşeyi solucu, bitici, sönücü, pörsüyeci, velhasıl sonlu. Hiçbirşey kabında kalıbında durucu değil.