"Sonra neydi sevgi? İki insanın birbirinden hoşlanması, birbirini beğenmesi, görmeden olamaması değil mi? Bir zaman sonra da geçer gider, ardında bir şey bırakmazdı. Çok kere de bir pişmanlık, bir kin kalırdı geriye. Birbirlerini uzun zaman sevdiklerini sandıktan sonra bir tesadüf sonunda görünce, ya hiç aldırmadan geçilir, ya da o insanla geçirilen, boş yere harcanan zamana acınır, belli belirsiz ama içten bir kin duyulurdu. Dostluk çok daha güzel bir kelimeydi."
" Sevmeli, sevmeli..." dedi. "Dünyada insan birini sevmeli. Sevmezse günler tükenmez. Sevmezse dünya zından olur. Sevmezse yaşadığının farkına varamaz..."
"Göz korkunç bir
şahit, değil mi? Yahut korkunç ayna... Her şeyi, ifşa ediyorlar. Hele hislerimizi gizlemek
isteyince bakışlarımız nasıl değişir? Kaskatı
olurlar. Ve biz gizledik sanırız."
"Fakat bu da geçecekti; "elbette buna da alışırım."diyordu. "İnsan nelere alışmaz ki..." Zaten hayat dediğimiz bu kapalı dairenin asıl mucizesi, bu alışmak değil miydi? "En sevdiğimiz mahlukları bile kaybetmeğe alışmıyor muyuz?"